“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
170 - *FAHR-İ CİHAN* *(A.S.M)*
Anlamı: Bütün âlemlerin
kendisi ile iftihar ettiği Hz. Muhammed (A.S.M.)
…Hakkın kanunlarını benî Âdeme ders veren ve samimî ef’âliyle hakikatin
düsturlarını beşere talim eden ve hâlis ve makul akvâliyle istikametin ve
saadetin usullerini gösteren ve tesis eden ve bütün tarihçe-i hayatının
şehadetiyle, Allah’ın azâbından çok havf eden ve herkesten ziyade Allah’ı bilen
ve bildiren ve nev-i beşerin beşten birisine ve küre-i arzın yarısına bin üç
yüz elli sene kemâl-i haşmetle kumandanlık eden ve Cihanı velveleye veren ve
şöhretşiar şuûnâtıyla, nev-i beşerin, belki kâinatın elhak medar-ı fahri olan…
Mektubat
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… din ve şeriat-ı İslâmiyenin sahibi
olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki Cihanın sultanı, şark ve garp ve
Endülüs ve Hind birer taht-ı saltanatı olduğundan, din-i İslâmın esâsâtını
bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en
cüz’î âdâbını dahi bizzat o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor………….
Mektubat
… Elbette bu âdem, benî Âdemin
medar-ı şerefi ve bu âlemin medar-ı iftiharıdır. Ve ona “Fahr-i Âlem” ve
“Şeref-i Benî Âdem” denilmesi pek lâyıktır. Ve onun elinde bulunan ferman-ı
Rahmânî olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın haşmet-i saltanat-ı mâneviyesinin
nısf-ı arzı istilâsı ve şahsî kemâlâtı ve yüksek hasletleri gösteriyor ki, bu
âlemde en mühim zât budur; Hâlıkımız hakkında en mühim söz onundur. Şualar
… Mu’cizâtıyla, âsârıyla Kâinatın
medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve
Allah’ı tanımaz………… Mektubat
… Hem onu dinleyen bütün ehl-i
hakikat, keşif ve tahkikle tasdik etmişler ve ilmelyakîn iman etmişler ki, o
kendi kendine konuşmuyor; belki Hâlık-ı kâinat onu konuşturuyor, ders veriyor,
onunla ders verdiriyor…….Mektubat
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Bir saati bir sene ibadet hükmüne
geçecek tefekkür:
Evet, Nurlarla istifade, böyle
saatler, zannederim, hepimizin meşhudu olmuştur. Sözler’deki hakaiki tefekkür,
aynen Kur’ân’ın künûzunu mânen taharrîdir ki, Fettâh ismi imdada yetişerek,
öyle muhayyirü’l-ukul kapılar açıyor ki, zevkine nihayet bulunmuyor. Perdesiz,
vasıtasız Kur’ân’a bakınca, zülâl gibi hakaikin tecellî ettiği, bulutsuz havada
güneş ve böyle bir havada yıldızlarla süslenmiş semâda bedirlenmiş kamer gibi
müşahede olunuyor.
Benim gibi bir isyankârın vaziyeti,
hali, kabiliyeti, istidadı asla müstaid değilken, Allahü Zülcelâlin nihayetsiz
kerem ve rahmeti, fazl ve inayetiyle, iki kere iki dört kat’iyetinde kat’î
kanaatim gelmiştir ki, Hazret-i Gavs’ın ve onun Üstadı, iki Cihan fahri
Nebiyy-i Efhamımız (a.s.m.) Efendimiz Hazretlerinin dua ve himmetleri, Hazret-i
Kur’ân’ın şakirtleri üzerindedir.
Sû-i ihtiyarımızla bozmazsak, bu
himayet ve sahâbet elbette devam edecektir, kat’î kanaat ve imanındayım.
Hûlisi R.H / Barla lahikası
… Ben bin üç yüz elli seneden beri
her asırda üç yüz elli milyon mensupları bulunan ve kâinatın medar-ı iftiharı
olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın kurduğu muazzam ve nuranî ve
bütün insanlık için ebedî saadet ve selâmeti müjdeleyen kudsî ve İlâhî İslâmiyet
cemiyetine mensubum. Elhamdülillâh, onun evâmir-i kudsiyesine de bütün
kuvvetimle itaat etmeye azmetmişim. Mustafa Sungur R.H / Şualar