“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
163- *ÂYİNE-İ SAMEDANÎ* *(A.S.M)*
Anlamı: Her şeyin kendisine
muhtaç olduğu halde, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarını
yansıtan ayna olan Hz. Muhammed (A.S.M.)
… Cemîl-i Zülcelâlin bütün isimleri, “Esmâü’l-Hüsnâ” tabir-i
Samedânîsiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en lâtif, en güzel,
en câmi âyine-i Samediyet de hayattır. Güzelin âyinesi güzeldir. Güzelin
mehâsinlerini gösteren âyine güzelleşir. O âyinenin başına o güzelden ne gelse
güzel olduğu gibi, hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir.
Çünkü, güzel olan o Esmâü’l-Hüsnânın güzel nakışlarını gösterir.
… Madem bu sıfatların, fiillerin
inkârı mümkün değildir. Elbette o sıfatların mevsufu ve o fiillerin fâili ve o
ziyaların güneşi olan Zât-ı Vâcibü’l-Vücud, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Cemîl, Hakem,
Adl dahi hiçbir cihetle inkâr edilmez ve inkârı kabil olmaz. Lem’alar
… Ve elbette o sıfatların ve o
fiillerin medar-ı zuhurları, belki medar-ı kemalleri, belki medar-ı
tahakkukları olan rehber-i ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı âzam ve tılsım-ı
kâinatın keşşafı ve âyine-i Samedânî ve Habib-i Rahmânî olan Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâmın risaleti hiçbir cihetle inkâr edilmez. Lem’alar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… Allah’tan başka hak bir ilâhın
bulunmadığını kalben tasdik ve lisanen ikrar ettiğime, bütün gören ve görünen
eşyayı şahit gösteriyorum.
Öyle bir Allah ki, vücub-u vücuduna
ve Vahid, Ehad, Ferd, samed olduğuna Hazret-i muhammed (a.s.m.) bir şahid-i
sadık ve bir burhan-ı nâtıktır. Mesnevi-i
Nuriye / Katre
… Hem öyle bir itmi’nân ile, bir
itimad ile davet eder, tebliğ eder ki, kimseden minnet almaz, hiçbir müşkülâta
karşı telâş etmez. Tereddütsüz, kemâl-i samimiyetle ve safvetle ve herkesten
evvel kendisi amel edip kabul ederek, getirdiği ahkâmı ilân eder. Buna şahit
ise, herkesçe, dost ve düşmanca malûm olan meşhur zühdü ve istiğnâsı ve
dünyanın fâni müzeyyenâtına adem-i tenezzülüdür. Mektubat
… Fevkalâde zühdü ve dünyadan
istiğnâsı şehadet eder ki, o dâvâsında nihayet derecede sağlam inanç sahibidir.
Yirmi Dokuzuncu Lem'a / Dördüncü Bab
… Evet, madem insan fıtraten bir
cemâl-i bâkîye müştak ve muhib bir surette halk edilmiştir. Ve madem bâkî bir
cemal, zâil bir müştâka razı olamaz. Ve madem insan bilmediği veya yetişemediği
veya tutamadığı bir maksuddan gelen hüzün ve elemden teselli bulmak için, o
maksudun kusurunu bulmakla, belki gizli adâvet etmekle kendini teskin eder. Ve
madem bu kâinat insan için halk edilmiş ve insan ise marifet ve muhabbet-i
İlâhiye için yaratılmış. Ve madem bu kâinatın Hâlıkı, esmâsıyla sermedîdir. Ve
madem esmâlarının cilveleri daim ve bâkî ve ebedî olacaktır. Elbette ve
herhalde insan bir dâr-ı bekàya gidecek ve bir hayat-ı bâkiyeye mazhar
olacaktır. Ve insanın kıymetini ve vazifelerini ve kemâlâtını bildiren,
rehber-i âzam ve insan-ı ekmel olan muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm,
insana dair beyan ettiğimiz bütün kemâlâtı ve vazifeleri en ekmel bir surette
kendinde ve dininde göstermesiyle gösteriyor ki: Nasıl kâinat insan için
yaratılmış ve kâinattan maksud ve müntehap insandır. Öyle de, insandan dahi en
büyük maksud ve en kıymettar müntehap ve en parlak âyine-i Ehad ve samed,
elbette Ahmed-i Muhammeddir.
Ümmetinin hasenatı adedince ona ve
âline salât ve selâm olsun. Ya Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ Ferd, yâ Hayy, yâ
Kayyûm, yâ Hakem, yâ Adl, yâ Kuddûs! Furkan-ı Hakîminin hakkı için ve Habib-i
Ekreminin hürmetine, Esmâ-i Hüsnânın hakkı için ve İsm-i Âzamın hürmetine
Senden niyaz edip istiyoruz: Bizi nefsin ve şeytanın ve cin ve insanın
şerrinden muhafaza buyur. Âmin. Lem’alar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
… hakikate mukàbil ve vâsıl ve
mütemessil bu küçücük birer arş-ı marifet-i Rabbâniye ve bu câmi’ birer âyine-i
Samedâniye olan nuranî kalbler, şems-i hakikate karşı açılan pencerelerdir; ve
umumu birden, güneşe âyinedarlık eden bir deniz gibi, bir âyine-i âzamdır.................
lem’alar
… Şimdi senin hayatının sureti ve
tarz-ı vazifesi şudur ki: Hayatın bir kelime-i mektubedir. Kalem-i kudretle
yazılmış hikmetnümâ bir sözdür. Görünüp ve işitilip Esmâ-i Hüsnâya delâlet
eder. İşte, hayatının sureti bu gibi emirlerdir.
Şimdi, hayatının sırr-ı hakikati
şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir. Yani, bütün
âleme tecellî eden esmânın nokta-i mihrakiyesi hükmünde bir camiiyetle Zât-ı
Ehad-i Samede âyineliktir.
Şimdi, hayatının saadet içindeki
kemâli ise, senin hayatının âyinesinde temessül eden Şems-i Ezelînin envârını
hissedip sevmektir. Zîşuur olarak Ona şevk göstermektir. Onun muhabbetiyle
kendinden geçmektir.
Kalbin gözbebeğinde aks-i nurunu
yerleştirmektir. İşte bu sırdandır ki, seni âlâ-yı illiyyîne çıkaran bir hadis-i
kudsînin meâl-i şerifi olan “Ben göklere
ve yere sığmam, fakat mü’min kulumun kalbine sığarım.” denilmiştir.
İşte, ey nefsim! Hayatının böyle
ulvî gayâta müteveccih olduğu ve şöyle kıymetli hazineleri cami’ olduğu halde,
hiç akıl ve insafa lâyık mıdır ki, hiç ender hiç olan muvakkat huzûzât-ı
nefsaniyeye, geçici lezâiz-i dünyeviyeye sarf edip zayi edersin? Eğer zayi
etmemek istersen, geçen temsil ve hakikate remzeden……… “Yemin olsun güneşe ve
aydınlığına ve onu takip eden aya ve onu gösteren güne ve onu örten geceye ve
gökyüzüne ve onu bina edene ve yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene ve insana ve onu
intizamla yaratana; sonra da ona kötülüğü bildirip ondan sakınmayı ilham edene.
Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran da
hüsrana düşmüştür.” Şems Sûresi, 91:1-10.
sûresindeki kasem ve cevab-ı kasemi düşünüp amel et.
*Allahım! Risalet semâsının güneşi
ve nübüvvet burcunun ayına, hidayet yıldızları olan âl ve ashâbına salât ve
selâm olsun. Bize ve erkek-kadın bütün mü’minlere rahmet et. Âmin, âmin, âmin* Sözler
… Dünyayı ve ondaki mahlûkatı
mânâ-yı harfiyle sev; mânâ-yı ismiyle sevme. “Ne kadar güzel yapılmış” de. “Ne
kadar güzeldir” deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan
verme. Çünkü, bâtın-ı kalb âyine-i sameddir ve Ona mahsustur.
*Allah’ım! Bize Senin muhabbetini ve
bizi Sana yaklaştıracak şeylerin muhabbetini nasip et*! de..
*Allah’ım! Bize Senin muhabbetini ve
bizi Sana yaklaştıracak şeylerin muhabbetini nasip et*!
Sözler