“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
135 - *ÂHİRZAMAN NEBİSİ* *(A.S.M)*
Anlamı: Dünyanın ve dünya hayatının
kıyamete yakın son zamanı ve son devresinde gönderilen peygamber olan Hz.
Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
…Allâhümme ecirnâ min
fitneti'd-dîniyyeti ve dünyeviyyeh
Allâhümme ecirnâ min fitneti
ahiri'z-zamân
Allâhümme ecirnâ min
fitneti'l-mesihi'd-deccâli ve's-sufyân…
“Halk-ı Ademden (A.S) ta kıyamete
kadar, alem-i insaniyyet arasında, deccal hadisesinden daha büyük bir umur,
mes'ele yoktur.” Hz. Muhammed A.S.M
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*,
“*Mütekellimden birisi gelecek,
Kur'an'ı (Kur'an'ın hakikatlarını) öyle bir tarzda ders verecektir ki, ondan
sonra, onun gibi o ders ve talimi veren olmayacaktır*.” Hz.Muhammed A.S.M
“*Beni âdemin en cömerti, en kerimi
ve en sahisi benim. Benden sonra, onların en kerimi, en cevadı ise, bir recul,
bir âdemdir ki; o âdem (hususi) bir ilim bilecek ve o ilmini neşredecektir.
Kıyamet gününde müstakilen bir cemaat halinde baas olunacaktır*.” Hz.Muhammed
A.S.M
“*Fesâd-ı ümmetim zamanında kim
benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir*.” Hz.Muhammed
A.S.M
……………
…Sual: Eğer desen, “Neden Hazret-i
İsâ Aleyhisselâm her nebîden ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber
veriyorlar, müjde sureti azdır?”
Elcevap: Çünkü, Ahmed Aleyhissalâtü
Vesselâm, İsa Aleyhisselâmı Yahudilerin müthiş tekzibinden ve müthiş
iftiralarından ve dinini müthiş tahrifattan kurtarmakla beraber; İsâ
Aleyhisselâmı tanımayan Benî İsrail’in suubetli şeriatine mukàbil, suhuletli ve
câmi ve ahkâmca şeriat-i İseviyenin noksanını ikmal edecek bir şeriat-i âliyeye
sahiptir. İşte onun için, çok defa “Âlemin Reisi geliyor” diye müjde veriyor.
İşte Tevrat, İncil, Zebur’da ve sair
suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var,
çok âyetler var—nasıl bir kısım nümunelerini gösterdik. Hem çok namlarla o
kitaplarda mezkûrdur. Acaba bütün bu kütüb-ü enbiyada, bu kadar ehemmiyetle,
mükerrer âyetlerde bahsettikleri Âhirzaman Peygamberi, Hazret-i Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâmdan başka kim olabilir? On Dokuzuncu Mektup / On Altıncı
İşaret / Mu’cizat-ı Ahmediye A.S.M
… İrhasattan (Peygamberimiz Hz.
Muhammed'in (A.S.M.) nübüvvetinden evvel zuhur eden hârikulâde haller ki,
bunlar peygamberliğine delil teşkil eden hâdiselerdendir ) ve delâil-i
nübüvvetten maksat şudur ki: Bi’set-i Ahmediyeden evvel, zaman-ı fetrette
kâhinler, hem o zamanın bir derece evliya ve ârif-i billâh olan bir kısım
insanları, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın geleceğini haber vermişler ve
ihbarlarını da neşretmişler, şiirleriyle gelecek asırlara bırakmışlar. Onlar
çoktur. Biz, ehl-i siyer ve tarihin nakil ve kabul ettikleri meşhur ve münteşir
olan bir kısmını zikredeceğiz.
-
Yemen
padişahlarından Tübba’ isminde bir melik, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın evsâfını eski kitaplarda görmüş, iman etmiş. Şöyle bir şiirini ilân
etmiş:……. “Ben Ahmed’in (a.s.m.)
risaletini tasdik ediyorum. Ben onun zamanına yetişseydim, ona vezir ve
ammizade olurdum. (Yani, Ali gibi olurdum.)”
-
Meşhur Kuss
ibni Sâide ki, kavm-i Arabın en meşhur ve mühim hatibi ve muvahhid bir zât-ı
rûşen-zamirdir. İşte şu zât da, bi’set-i Nebevîden evvel risalet-i Ahmediyeyi
şu şiirle ilân ediyor:………… “Gönderilenlerin ve peygamberlerin en hayırlısı
olarak Ahmed’i (a.s.m.) bize gönderdi. Kàfileler onun için yollara düştükçe ve
bu teşvik edildikçe Allah ona rahmet eylesin.”
-
Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın ecdadından olan Kâ’b ibni Lüeyy, nübüvvet-i Ahmediyeyi
(a.s.m.) ilham eseri olarak şöyle ilân etmiş:……….. “Füc’eten, Muhammedü’n-Nebî gelecek, doğru
haberleri verecek.”
-
Yemen
padişahlarından Seyf ibni Zîyezen, kütüb-ü sabıkada Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın evsâfını görmüş, iman etmiş, müştak olmuştu. Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın ceddi Abdülmuttalib Yemen’e kàfile-i Kureyş ile
gittiği zaman, Seyf ibni Zîyezen onları çağırmış, onlara demiş ki:…….. “Hicaz’da bir çocuk dünyaya gelir. Onun iki
omuzu arasında hâtem gibi bir nişan var. İşte o çocuk umum insanlara imam
olacak.” Sonra, gizli Abdülmuttalib’i çağırmış. “O çocuğun ceddi de sensin”
diye kerametkârâne, bi’setten evvel haber vermiş.
-
Varaka bin
Nevfel (Hatice-i Kübrânın ammizadelerinden), bidâyet-i vahiyde, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm telâş etmiş. Hatice-i Kübrâ, o hâdiseyi meşhur Varaka
bin Nevfel’e hikâye etmiş. Varaka demiş: “Onu bana gönder.” Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm Varaka’nın yanına gitmiş, mebde-i vahiydeki vaziyeti
hikâye etmiş. Varaka demiş:…….. “Telâş
etme, o hâlet vahiydir. Sana müjde! İntizar edilen Nebî sensin. İsâ seninle
müjde vermiş.”
-
Askelâni’l-Himyerî
nam ârif-i billâh, bi’setten evvel Kureyşîleri gördüğü vakit, “İçinizde dâvâ-yı
nübüvvet eden var mı?” “Yok” derlerdi. Sonra, bi’set vaktinde yine sormuş.
“Evet,” demişler. “Biri dâvâ-yı nübüvvet ediyor.” Demiş: “İşte, âlem onu
bekliyor.
-
Nasârâ ulema-yı
benâmından İbnü’l-Alâ, bi’setten ve Peygamberi görmeden evvel haber vermiş.
Sonra gelmiş, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı görmüş. Demiş:…..
“Ben senin sıfatını İncil’de gördüm,
iman ettim. İbn-i Meryem, İncil’de senin geleceğini müjde etmiş.”
-
Bahsi geçen
Habeş Padişahı Necâşî demiş:…… Keşke şu
saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hizmetkârı olsaydım!
O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir.”
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
… kıyamet dahi, şu insan-ı ekber
olan dünyanın ecelidir. Eğer vakti taayyün etseydi, bütün kurun-u ûlâ ve vustâ
gaflet-i mutlakaya dalacak idiler ve kurun-u uhrâ dehşette kalacaktı. İnsan
nasıl hayat-ı şahsiyesiyle, hanesinin ve köyünün bekàsıyla alâkadardır. Öyle
de, hayat-ı içtimaiye ve nev’iyesiyle, küre-i arzın ve dünyanın yaşamasıyla
alâkadardır. Kur’ân der, “Kıyamet yakındır” ferman ediyor. Bin bu kadar sene
geçtikten sonra gelmemesi, yakınlığına halel vermez. Zira kıyamet dünyanın
ecelidir. Dünyanın ömrüne nisbeten bin veya iki bin sene, bir seneye nisbetle
bir iki gün veya bir iki dakika gibidir. Saat-i kıyamet yalnız insaniyetin
eceli değil ki, onun ömrüne nisbet edilip baîd görülsün. İşte bunun içindir ki,
Hakîm-i Mutlak, kıyameti, Mugayyebât-ı Hamseden olarak ilminde saklıyor. İşte,
bu ipham sırrındandır ki, her asır, hattâ asr-ı hakikatbîn olan Asr-ı Saadet
dahi daima kıyametten korkmuşlar. Hattâ bazıları “Şerâiti hemen hemen çıkmış”
demişler.
İşte bu hakikati bilmeyen insafsız
insanlar derler ki: “Âhiretin tafsilâtını ders alan müteyakkız kalbli, keskin
nazarlı olan Sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakikatten uzak olarak
fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevîde bin dört yüz sene sonra gelecek bir
hakikati asırlarında karib zannetmişler?”
Elcevap: *Çünkü, Sahabeler, feyz-i
sohbet-i Nübüvvetten, herkesten ziyade dâr-ı âhireti düşünerek, dünyanın
fenâsını bilerek, kıyametin ipham vaktindeki hikmet-i İlâhiyeyi anlayarak,
ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet
alarak, âhiretlerine ciddî çalışmışlar*………….. Sözler
“Ehli velayetin amel ve ibadet ve
süluk ve riyazet ile gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahade ettiği
hakik-ı imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur;
- İbadet yerinde ilim içinde
hakikata bir yol açmış,
- Süluk ve evrad yerinde, mantıki
bürhanlarla, ilmi hüccetler içinde, hakikat-ül hakaika yol açmış,
- Ve İlm-i tasavvuf ve tarikat
yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelam içinde ve ilm-i akide ve usul-üd din
içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat
cereyanlarına galebe çalan felsefi dalaletlere galebe ediyor.”
Bediüzzaman Said Nursî R.H /Emirdağ