“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
166 - *EFDAL-ÜL HALK* *(A.S.M)*
Anlamı: Yaratılmışların en faziletlisi, en üstünü olan
Hz. Muhammed (A.S.M.)
İ'lem eyyühe'l-aziz! Arslan gibi hayvanların diş ve pençelerine
bakılırsa, iftiras ve parçalamak için yaratılmış oldukları anlaşılır. Ve
kavunun, meselâ, letafetine dikkat edilirse, yemek için yaratılmış olduğu
hissedilir. Kezâlik, insanın da istidadına bakılırsa, vazife-i fıtriyesinin
ubudiyet olduğu anlaşıldığı gibi, ruhânî ulviyyetine ve ebediyete olan derece-i
iştiyakına da dikkat edilirse, en evvel insan bu âlemden daha lâtif bir âlemde
ruhen yaratılmış da teçhizat almak üzere muvakkaten bu âleme gönderilmiş olduğu
anlaşılır.
Ve keza, insan, hilkat semeresi olduğundan anlaşılır ki: İnsanlardan
bir çekirdek var ki, Cenâb-ı Hak şecere-i hilkati o çekirdekten inbat etmiştir.
O çekirdek de ancak ve ancak bütün ehl-i kemâlin ve belki nev-i beşerin
nısfının ittifakıyla efdalü'l-halk, seyyidü'l-enâm Hazret-i Muhammed
aleyhissalâtü vesselâmdır. Mesnevi-i
Nuriye
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
*Bismillâhirrahmânirrahîm*
… Hem İslâmiyetin kâinata ve beşere
ait hakikatlerinin şehadetiyle mükerrem beşer içinde en eşref ve en âlâsı,
ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet, hem istikrâ-i tâmme ile, tarihlerin
şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde
dahi bin mu'cizatı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur'ân
hakikatlerinin şehadetiyle en efdal, en yüksek olan Muhammed aleyhissalâtü
vesselâmdır. Hutbe-i Şamiye
… Ve insanlar içinde, herhalde o
fert Muhammed aleyhissalâtü vesselâm olacaktır. Çünkü, zaman-ı Âdem'den şimdiye
kadar hiçbir tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez. Zira, o
zât, küre-i arzın yarısını ve nev-i beşerin beşten birisini saltanat-ı
mâneviyesi altına alarak, bin üç yüz elli sene kemâl-i haşmetle saltanat-ı
mâneviyesini devam ettirip, bütün ehl-i kemâle, bütün envâ-ı hakaikte bir
üstâd-ı küll hükmüne geçmiş. Dost ve düşmanın ittifakıyla, ahlâk-ı hasenenin en
yüksek derecesine sahip olmuş; bidâyet-i emrinde, tek başıyla bütün dünyaya
meydan okumuş; her dakikada yüz milyondan ziyade insanların vird-i zebânı olan
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı göstermiş bir zât, elbette o ferd-i mümtazdır, ondan
başkası olamaz. Bu âlemin hem çekirdeği, hem meyvesi odur. Mektubat
… Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü
vesselâm Resulullahtır ve bütün resullerin ekmelidir ve bütün mahlûkatın
efdalidir. Meleklerin,
insanların ve cinlerin sayısınca ona salât ve selâm olsun. Sözler
… Hem masnuatını sevdiği için, o
masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve
zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bil'ittifak en mükemmeli olan
Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı elbette daha ziyade sever. Mektubat
… Evet, madem dost ve düşmanın
ittifakıyla, zât-ı Ahmediye (a.s.m.) mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine
mazhardır. Ve madem bil'ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir
şahsiyettir. Ve madem, binler mucizâtın delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i
İslâmiyetin ve kemâlâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur'ân-ı
Hakîmin hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i
ekmeldir. Ve madem semere-i ittibâıyla milyonlar ehl-i kemal, merâtib-i
kemâlâtta terakki edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zâtın
sünneti, harekâtı, iktidâ edilecek en güzel nümunelerdir ve takip edilecek en
sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar
odur ki, bu ittibâ-ı Sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittibâ etmeyen,
tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme,
tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir. Lem’alar
… Evet, bu kâinatta, gözümüz önünde
bu muntazam tasarrufatı içinde adalet ve hikmetle ve rahmet ve inayet ve
himayetle her zaman iyileri himaye ve fenaları ve yalancıları tokatlamak,
rububiyetinin bir âdeti olmasından, ef'âl-i Rahmâniyet muktezasıyla bir
Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânı, Muhammed'in (a.s.m.) eline vermesi; ve bine yakın
mu'cizelerin pekçok envaını ona vermesi; ve bütün hâlâtında ve en tehlikeli
vaziyetlerinde şefkatkârâne himaye ve hattâ güvercin ve örümcekle muhafaza
etmesi; ve büyük vazifelerinde onu tam muvaffak etmesi; ve dinini bütün
hakikatleriyle idâmesi; ve İslâmiyetini zeminin ve nev-i beşerin başına
geçirmesi; ve bütün mahlûkat üstünde bir makam-ı şeref ve meşahir-i insaniyenin
fevkinde daimî bir rütbe-i makbuliyet ve dost ve düşmanın ittifakıyla en yüksek
hasletleri taşıyan bir şahsiyeti vermekle, beşerin beşten birisini ona ümmet
etmesi, gayet kat'î bir tarzda sadıkıyetine ve risaletine şehadet ettiği gibi;
ef'âl-i rububiyet cihetinde dahi görüyoruz ki, bu âlemin Mutasarrıfı ve Müdebbiri,
Muhammed'in (a.s.m.) risaletini bu kâinata bir mânevî güneş yapıp, Nur
Risalelerinde ispat edildiği gibi……..
Şualar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
… …… Hazret-i Peygamber
aleyhissalâtü vesselâmın hak peygamber olduğuna, ve umum yüz yirmi dört bin peygamberlerin efdali ve seyyidi olduğuna dair
binler mu'cizelerini Mu'cizat-ı Ahmediye (a.s.m.) namındaki Risale-i Nur'u ile
güzel bir surette ispat eden ve Kur'ân-ı Azîmüşşanın, Resul-i Ekrem
aleyhissalâtü vesselâmın rahmeten li'l-âlemîn olduğunu kâinatta ilân etmesiyle
ve Nurun baştan nihayete kadar onun rahmeten li'l-âlemîn olduğunu burhanlarla
ispat etmesiyle ve o resulün ef'âl ve ahvâli, kâinatta nümune-i iktida olacak
en sağlam, en güzel rehber olduğunu hattâ körlere de göstermesiyle ve Anadolu
ve hususî memleketlerde Nurun intişarı zamanında belâların ref'i ve
susturulmasıyla musibetlerin gelmesi şehadetiyle ve Nur şakirtlerinin gayet
ağır müşkülâtlar içinde kemâl-i metanetle hizmet ve irtibatlarıyla o zâtın
(a.s.m.) sünnet-i seniyyesine ittibâ etmek ne kadar kârlı olduğunu ve bir
sünnete bu zamanda ittibâda yüz şehidin ecrini kazandığını bildiren ve sadaka
kaza ve belâyı nasıl def ediyorsa Risale-i Nur'un da Anadolu'ya gelecek kazayı,
belâyı, yirmi senedir def ettiğini aynelyakîn ispat eden ……………………….
Isparta ve havalisinde bulunan /Nur
Talebeleri