“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
115 - *TERCÜMAN-I ZÎŞAN* *(A.S.M)*
Anlamı: Şanlı Tercüman; Allah'tan
aldığı bilgileri insanların anlayacağı şekilde anlatan Hz. Muhammed
Aleyhissalâtü Vesselâm.
….Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan ve
Tercüman-ı Zîşânı (a.s.m.) umûr-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisât-ı
istikbaliye-i dünyeviyeden icmalen haber vermişler. Şualar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
… Evet, madem dost ve düşmanın
ittifakıyla, zât-ı Ahmediye (a.s.m.) mehâsin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine
mazhardır. Ve madem bil’ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir
şahsiyettir.
Ve madem, binler mucizâtın
delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemâlâtının şehadetiyle ve
mübelliğ ve Tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîmin hakaikinin tasdikiyle, en mükemmel
bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Lem’alar
… Elinde, bu kâinat Sahibinin bir
fermanı bulunduğu ve o fermanı her asırda üç yüz milyondan ziyade insanların
kabul ve tasdik ettikleri ve o ferman olan Kur’ân-ı Azîmüşşanın, yedi vech ile
harika olmasıdır. Ve bu Kur’ân’ın, kırk vech ile mu’cize olduğu ve Kâinat
Hâlıkının sözü bulunduğu, kuvvetli delilleriyle beraber Yirmi Beşinci Söz ve
Mu’cizat-ı Kur’âniye namlarındaki ve Risale-i Nur’un bir güneşi olan meşhur bir
risalede tafsilen beyan edilmesinden, onu, ona havale ederek dedi: “Böyle ayn-ı
hak ve hakikat bir fermanın Tercümanı ve tebliğ edicisi bir zâtta (a.s.m.),
fermana cinayet ve ferman sahibine hıyanet hükmünde olan yalan olamaz ve
bulunamaz. Şualar
… Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder; hem
resuldür, risalet itibarıyla Cenâb-ı Hakkın Tercümanıdır, elçisidir. Risaleti,
vahye istinad eder. Vahiy iki kısımdır:
Biri vahy-i sarihîdir ki, Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onda sırf bir Tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi
yoktur: Kur’ân ve bazı ehâdis-i kudsiye gibi.
İkinci kısım, vahy-i zımnîdir. Şu
kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve
tasvirâtı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir. O vahiyden gelen mücmel
hâdiseyi tafsil ve tasvirde, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazan yine
ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiyle beyan eder.
Ve kendi içtihadıyla yaptığı tafsilât ve tasvirâtı ya vazife-i risalet
noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile beyan eder, veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı
âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder. Mektubat
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
…*Hâtemü’l-Enbiyâ Aleyhissalâtü
Vesselâmı tanımalıyız, dinlemeliyiz*. Sözler
… Arkadaş! Tûl-i zaman ve bu’d-i
mekânın muhâkemat-ı akliyede tesiri çoktur. Maahaza,” Haber, gözle
görmeye benzemez, ikisi aynı şey değildir.” düsturuna ittibâen, şu zaman ve muhitin hayalâtından çıkarak tayy-ı zaman
ve mekânla, hayalen Ceziretü’l-Araba gidelim ve Medine-i Münevverede nurânî ve
yüksek minber-i saadetine çıkmış, nev-i beşere hitaben irşadatta bulunan o
zât-ı muallâyı bizzat görüp sözlerini dinlemeliyiz. Mesnevi-i
Nuriye
“*Esselâmü aleyke yâ eyyühe’l-üstad!
Hakkan, şöyle bir muhteşem sarayın, senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi
lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen bize bildiriniz.*”…Sözler