“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
66 -*MUALLİM-İ EKBER* *(A.S.M)*
Anlamı: Talim eden, en büyük öğretmen olan Hz. Muhammed
(A.S.M.)
Eş’ıya Peygamberin kitabında, Kırk
İkinci Bâbında şu âyet vardır:
“Hak Sübhânehu, âhirzamanda,
kendinin ıstıfâ-gerde ve bergüzidesi kulunu ba’s edecek ve ona, Ruhu’l-Emin
Hazret-i Cibril’i yollayıp din-i İlâhîsini ona talim ettirecek. Ve o dahi,
Ruhu’l-Eminin talimi vechile nâsa talim eyleyecek ve beynennâs hak ile
hükmedecektir. O bir nurdur, halkı zulümattan çıkaracaktır. Rabbin bana
kablelvuku bildirdiği şeyi ben de size bildiriyorum.” Kitab-ı Mukaddes, Eş’ıya, Bab 42, âyet 1-4, 9…On
Dokuzuncu Mektup | On Altıncı İşaret
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
… Şu gördüğümüz ve nutkunu işittiğimiz üstadın vücududur. Çünkü, o bulunmazsa,
bütün maksatlar beyhude olur. Çünkü, anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa,
mânâsız bir kâğıttan ibaret kalır….Sözler
…Evet, madem gayet mânidar bir
kitap, onu ders verecek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal, kendini
görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder. Ve gayet kemalde bir san’at,
teşhirci bir dellâl ister.
Elbette, herbir harfinde yüzer
mânâlar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebîr-i kâinatın muhatabı olan nev-i
insan içinde, elbette bir rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak.
Tâ ki, o kitapta bulunan kudsî ve
hakikî hikmetleri ders verecek; belki kâinattaki hikmetlerin vücudunu
bildirecek; belki kâinatın hilkatindeki makasıd-ı Rabbâniyenin zuhuruna, belki
husulüne vesile olacak; ve umum kâinatta Hâlık tarafından gayet ehemmiyetle
izharını irade ettiği kemâl-i san’atını, cemâl-i esmâsını bildirecek,
âyinedarlık edecek.
Ve o Hâlık, bütün mevcudatla kendini
sevdirmek ve zîşuur mahlûklarından mukabele istediğinden, o zîşuurların namına
birisi o geniş tezahürât-ı rububiyete karşı geniş bir ubudiyetle mukabele edip,
ber ve bahri cezbeye getirecek, semâvat ve arzı çınlatacak bir velvele-i teşhir
ve takdisle o zîşuurların nazarını o san’atların Sâniine çevirecek; ve kudsî
dersler ve talimatla bütün ehl-i aklın kulaklarını kendine çevirecek bir
Kur’ân-ı Azîmüşşanla, o Sâni-i Hakem-i Hakîmin makasıd-ı İlâhiyesini en güzel
bir surette gösterecek; ve bütün hikmetlerinin tezahürüne ve tezahürât-ı
cemâliye ve celâliyesine karşı en ekmel bir mukabele edecek bir zat, güneşin
vücudu gibi bu kâinata lâzımdır, zarurîdir…Lem’alar
“Bâzı olur bir nazar, fahm i elmas
ediyor. Bâzı olur bir temas, taşı iksir ediyor. Bir nazar-ı peygamber, birden
bire kalbeder bir bedevî cahil, bir ârif-i münevver.”
“Eğer mîzan istersen: İslâm’dan
evvel Ömer, İslâm’dan sonra Ömer.”
“Birbiriyle kıyası: bir çekirdek,
bir şecer. Def’aten verdi semer, o nazar-ı Ahmedî, o himmet-i Peygamber.
Cezîretü’l-Arabda, fahm olmuş fıtratları kalbetti elmaslara, birden bire
serâser, Barut gibi ahlâkı parlattırdı, oldular birer nur-u münevver.”…Sözler
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Ey Rabb-i Rahîmim!
Resûl-i Ekreminin tâlimiyle ve
Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle anladım ki: Başta Kur’ân ve Resûl-i Ekremin olarak,
bütün mukaddes kitaplar ve peygamberler bu dünyada ve her tarafta nümuneleri
görülen celâllî ve cemâllî isimlerinin tecellileri daha parlak bir sûrette
ebedü’l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde rahîmâne cilveleri, nümuneleri
müşahede edilen ihsanatının daha şa’şaalı bir tarzda dar-ı saadette istimrarına
ve bekàsına ve bu kısa hayat-ı dünyeviyede onları zevk ile gören ve muhabbet
ile refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlerine ve beraber
bulunmalarına icma’ ve ittifak ile şehadet ve delâlet ve işaret ederler.
Hem, yüzer mu’cizat-ı bâhirelerine
ve âyât-ı kàtıalarına istinaden, başta Resûl-i Ekrem ve Kur’ân-ı Hakîmin olarak
bütün nuranî ruhların sahipleri olan peygamberler ve bütün münevver kalblerin
kutupları olan veliler ve bütün keskin ve nurlu akılların mâdenleri olan
sıddıkînler, bütün suhuf-u Semâviyede ve kütüb ü mukaddesede senin çok tekrar
ile ettiğin binler vaadlerine ve tehditlerine istinaden, hem senin kudret ve
rahmet ve inâyet ve hikmet ve celâl ve cemâl gibi âhireti iktiza eden kudsî
sıfatlarına ve şe’nlerine ve senin izzet-i celâline ve saltanat-ı rubûbiyetine
itimaden, hem âhiretin izlerini ve tereşşuhatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına
ve müşahedelerine ve ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bulunan itikadlarına
ve imanlarına binaen saadet-i ebediyeyi insanlara müjdeliyorlar. Ehl-i dalâlet
için cehennem ve ehl-i hidâyet için cennet bulunduğunu haber verip ilân
ediyorlar, kuvvetli iman edip şehadet ediyorlar.
Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahmân-ı Rahîm!
Ey Sâdıku’l-Vâ’dil Kerîm! Ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhâr-ı Zülcelâl!
Bu kadar sâdık dostlarını, bu kadar
vaadlerini ve bu kadar sıfât ve şuûnâtını yalancı çıkarmak, tekzib etmek ve
saltanat-ı rubûbiyetinin kat’î muktaziyatını tekzib edip yapmamak ve senin
sevdiğin ve onlar dahi Seni tasdik ve itaat etmekle kendilerini sana sevdiren
hadsiz makbul ibâdının âhirete bakan hadsiz dualarını ve dâvâlarını reddetmek,
dinlememek ve küfür ve isyan ile ve Seni vaadinde tekzib etmekle, Senin
azamet-i kibriyâna dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyetinin
haysiyetine ilişen ve şefkat-i rubûbiyetini müteessir eden ehl-i dalâleti ve
ehl-i küfrü haşrin inkârında, onları tasdik etmekten yüzbinler derece
mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlisin. Böyle nihayetsiz bir zulümden
ve nihayetsiz bir çirkinlikten senin o nihayetsiz adâletini ve nihayetsiz
cemâlini ve hadsiz rahmetini hadsiz derece takdis ediyoruz. Ve bütün
kuvvetimizle iman ederiz ki; o yüzbinler sâdık elçilerin 1 ve o hadsiz doğru
dellâl-ı saltanatın olan enbiya, asfiya evliyalar hakkalyakîn, aynelyakîn,
ilmelyakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekàdaki
ihsanatının definelerine ve dar-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel
isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır. Ve
işaretleri doğru ve mutabıktır. Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün
hakikatlerin mercii ve güneşi ve hâmîsi olan Hak isminin en büyük bir şuâı; bu
hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu iman ederek senin emrin ile senin ibâdına
hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakikat olarak tâlim ediyorlar.
*Yâ Rab! Bunların ders ve
talimlerinin hakkı ve hürmeti için bize ve Risale-i Nur talebelerine iman-ı
ekmel ve hüsn-ü hâtime ver. Ve bizleri onların şefaatlerine mazhar eyle. Âmin*..Bediüzzaman
Said Nursî R.H