“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
39 -*KİTAB-I KEBİRİN ÂYET-İ KÜBRASI**(A.S.M)*
39 -*KİTAB-I KEBİRİN ÂYET-İ KÜBRASI**(A.S.M)*
Anlamı: Büyük kâinat kitabının en
büyük delili olan Hz. Muhammed A.S.M
………..Hâlık-ı Âlemi bize târif ve
ilân eden deliller ve burhanlar, lâyüad ve lâyuhsâdır. O delillerin en
büyükleri üçtür.
Birincisi: Bazı âyetlerini gördüğün,
işittiğin şu kitab-ı kebir-i kâinattır.
İkincisi: *Bu kitabın
âyetü’l-kübrâsı ve divan-ı nübüvvetin hâtemi ve künûzu mahfiyenin miftahı olan
Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselâmdır.*
Üçüncüsü: Kitab-ı âlemin tefsiri ve
mahlûkata karşı Allah’ın hücceti olan Kur’ân’dır. Şimdi, birkaç reşha zımnında
ikinci burhanı tariften sonra sözlerini dinleyeceğiz……………….. Reşhalar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
……kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı ve
o Kur’ân-ı Kebirdeki ism-i âzamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en
münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi ve âlem-i İslâmiyetin bedr-i
münevveri ve rububiyet-i İlâhiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın
keşşâf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz muhammedü’l-Emin Aleyhissalâtü Vesselâm………….Sözler
……. “İmanın altı rükünlerinin hakikatleri ve tahakkukları ve hakkaniyetleri,
Muhammed’in (a.s.m.) risaletine ve hakkaniyetine kat’î şehadet eder.”
Çünkü onun risalet hayatının
şahsiyet-i mâneviyesi ve bütün dâvâlarının esası ve mahiyet-i nübüvveti, o altı
rükündür. Öyle ise o rükünlerin tahakkuklarına delâlet eden bütün delilleri,
Muhammed’in (a.s.m.) risaletinin hak olduğuna ve onun sadıkıyetine dahi delâlet
ederler.
Hem âhiretin tahakkukuna sair
rükünlerinin delâletini Meyve Risalesi ve Onuncu Sözün zeyilleri beyan
ettikleri gibi, öyle de herbir rükün, hüccetleriyle beraber onun risaletine bir
hüccettir……………………. “*O zât (a.s.m.) güneş gibi kendi kendine delildir. Binler
mu’cizat ve kemâlât ve yüksek, güzel ahlâkıyla risaletine ve sadıkıyetine pek
kuvvetli şehadet eder.*”
…………..dost ve düşmanların
ittifakıyla, onda güzel hasletlerin ve ahlâk-ı hasenenin en yüksek derecesinde
HAŞİYE bulunması; ve arkasında tebaiyetle sülûk edip kemâlâta erişen ve
hakikate aynelyakîn yetişen bütün ehl-i tahkik, ittifakla kemâlât-ı Muhammediye
(a.s.m.) en yüksek derecede bulunduğuna hakkalyakîn tasdikleri; ve onun
dininden gelen âlem-i İslâmın füyuzâtı ve koca İslâmiyetin hakikatleri onun
harika kemâlâtına delâlet eder. Elbette o zât (a.s.m.), bizzat kendi risaletine
gayet parlak ve küllî, geniş şehadet eder demektir.
HAŞİYE : Hattâ şecaat kahramanı
Hazret-i Ali (radıyallahu anh) diyor: “Harpte biz korktuğumuz zaman, Peygamberin
(a.s.m.) arkasına saklanır, tahassun ederdik.” Şecaat gibi her haslette fâik
olduğunu o zaman düşmanları dahi tasdik ettiklerini tarihler naklediyorlar…
…….. Kur’ân-ı Azîmüşşan, bütün hakikatleriyle ve hakkaniyetini ispat eden bütün
hüccetleriyle, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın sıdkına ve risaletine şehadet
eder…
……. Resâili’n-Nuriye, yüz otuz parçasıyla risalet-i Muhammediyeye (a.s.m.)
birtek hüccet olarak risaletinin bütün hakikatlerini aklen ve mantıken
ispatıyla, hattâ felsefenin nazarında akıldan pek uzak meselelerini göz önünde
gibi gayet kolay ve mâkul bir tarzda ders vermesiyle, Muhammed’in (a.s.m.)
sadıkıyetine ve risaletine küllî bir surette şehadet eder…….Şualar
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Hem madem gözümüzle görüyoruz ve
aklımızla anlıyoruz ki;
• İnsan şu kâinat ağacının en son ve
en cemiyetli meyvesi,
• Ve hakikat-ı Muhammediye
Aleyhissalâtü Vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi,
• Ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i
kübrası,
• Ve İsm-i Âzamı taşıyan
âyetü’l-kürsîsi,
• Ve kâinat sarayının en mükerrem
misafiri,
• Ve o saraydaki sair sekenelerde
tasarrufa mezun en faal memuru,
• Ve kâinat şehrinin zemin
mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, varidat ve sarfiyatına ve zer’ ve
ekilmesine nezarete memur,
• Ve yüzer fenler ve binler
san’atlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı,
• Ve kâinat ülkesinin arz
memleketinde, Padişah-ı Ezel ve Ebedin gayet dikkat altında bir müfettişi, bir
nevi halife-i arzı,..
• Ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen
bir mutasarrıfı,
• Ve semâ ve arz ve cibâlin
kaldırmasından çekindikleri emanet-i kübrâyı omuzuna alan,
• Ve önüne iki acip yol açılan, bir
yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı,
• Çok geniş bir ubudiyetle mükellef
bir abd-i küllî,
• Ve Kâinat Sultanının İsm-i Âzamına
mazhar ve bütün esmâsına en câmi’ bir âyinesi, ve hitabât-ı Sübhâniyesine ve
konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hassı,
• Ve kâinatın zîhayatları içinde en
ziyade ihtiyaçlısı,
• Ve hadsiz fakrıyla ve acziyle
beraber hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten
zararlı şeyleri bulunan bir biçare zîhayatı,
• Ve istidatça en zengini,
• Ve lezzet-i hayat cihetinde en
müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde,
• Ve bekàya en ziyade müştak ve
muhtaç ve en çok lâyık ve müstehak ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz
dualarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekàya
karşı arzusunu tatmin etmeyen,
• Ve ona ihsanlar eden Zâtı perestiş
derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mu’cize-i kudret-i
Samedâniye ve bir acûbe-i hilkat,
• Ve kâinatı içine alan ve ebede
gitmek için yaratıldığına bütün cihazat-ı insaniyesi şehadet eden, böyle yirmi
küllî hakikatlerle Cenâb-ı Hakkın Hak ismine bağlanan,..
• Ve en küçük zîhayatın en cüz’î
ihtiyacını gören ve niyazını işiten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülcelâlin
Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen ve kâinatı alâkadar edecek
ef’âlleri o ismin kâtibîn-i kiramlarıyla yazılan ve herşeyden ziyade o ismin
nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve herhalde ve
hiçbir şüphe getirmez ki, bu yirmi hakikatın hükmüyle, insanlar için bir haşir
ve neşir olacak ve Hak ismiyle evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının
mücâzâtını çekecek ve Hafîz ismiyle cüz’î-küllî kayd altına alınan her
amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek ve dâr-ı bekàda saadet-i ebediye
ziyafetgâhının ve şekavet-i daime hapishanesinin kapıları açılacak ve bu âlemde
çok tâifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan karıştıran bir zabit,
toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp
saklanmayacaktır….. On Birinci Şuâ
| Yedinci Mes'ele