“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
62 -*FERÎD-İ KEVN Ü ZAMAN* *(A.S.M)*
Anlamı: Bütün varlıkların en değerlisi ve bütün zamanlarda
biricik ve tek olan Hz. Muhammed A.S.M
…Dost ve düşmanın ittifakıyla ahlâk-ı hasenenin şahsında en yüksek
derecede; ve bütün muamelâtının şehadetiyle, secâyâ-yı sâmiye, vazifesinde ve
tebliğatında en âli bir derecede; ve din-i İslâmdaki mehâsin-i ahlâkın
şehadetiyle, şeriatinde en âli hısâl-i hamîde en mükemmel derecede bulunduğunu
ehl-i insaf ve dikkat tereddüt etmez…Mektubat
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
…Hikâyede bir yâver-i ekremden bahsedilmiş
ve denilmiş ki: Kör olmayan herkes onun nişanlarını görmekle anlar ki, o zât
padişahın emriyle hareket eder ve onun has bendesidir. İşte o yâver-i ekrem,
Resul-i Ekremdir (aleyhissalâtü vesselâm).
Evet, şöyle müzeyyen bir kâinatın
öyle mukaddes bir Sâniine böyle bir Resul-i Ekrem, ışık şemse lüzumu
derecesinde elzemdir. Çünkü nasıl güneş ziya vermeksizin mümkün değildir. Öyle
de, Ulûhiyet de peygamberleri göndermekle kendini göstermeksizin mümkün
değildir.
Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet
kemâlde olan bir cemâl, gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini
göstermek istemesin?
Hem mümkün olur mu ki, gayet cemâlde
bir kemâl-i san’at, onun üzerine enzar-ı dikkati celb eden bir dellâl
vasıtasıyla teşhir istemesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki, bir rububiyet-i
âmmenin saltanat-ı külliyesi, kesret ve cüz’iyat tabakatında vahdâniyet ve
samedâniyetini, zülcenâheyn bir meb’us vasıtasıyla ilânını istemesin? Yani, o
zât, ubûdiyet-i külliye cihetiyle kesret tabakatının dergâh-ı İlâhîye elçisi
olduğu gibi, kurbiyet ve risalet cihetiyle dergâh-ı İlâhînin kesret tabakatına
memurudur.
Hem hiç mümkün olur mu ki, nihayet
derecede bir hüsn-ü zâtî sahibi, cemâlinin mehasinini ve hüsnünün letaifini
âyinelerde görmek ve göstermek istemesin? Yani, bir habib resul vasıtasıyla-ki
hem habibdir, ubûdiyetiyle kendini Ona sevdirir, âyinedarlık eder; hem
resuldür, Onu mahlûkatına sevdirir, cemâl-i esmâsını gösterir.
Hem hiç mümkün olur mu ki, acip
mucizelerle, garip ve kıymettar şeylerle dolu hazineler sahibi, sarraf bir
tarif edici ve vassaf bir teşhir edici vasıtasıyla enzar-ı halka arz ve
başlarında izhar etmekle, gizli kemâlâtını beyan etmek irade etmesin ve
istemesin?
Hem mümkün olur mu ki, bu kâinatı
bütün esmâsının kemâlâtını ifade eden masnuatla tezyin ederek seyir için garip
ve ince san’atlarla süslenilmiş bir saraya benzetsin de, rehber bir muallim
tayin etmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki, bu
kâinatın Sahibi, şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gaye ne olacağını
müş’ir tılsım-ı muğlâkını, hem mevcudatın “Nereden? Nereye? Necisin?” üç sual-i
müşkülün muammasını bir elçi vasıtasıyla açtırmasın?
Hem hiç mümkün olur mu ki, bu güzel
masnuat ile kendini zîşuura tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini
sevdiren Sâni-i Zülcelâl, onun mukabilinde zîşuurdan marziyatı ve arzuları ne
olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki, nev-i
insanı şuurca kesrete müptelâ, istidatça ubûdiyet-i külliyeye müheyya suretinde
yaratıp, muallim bir rehber vasıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini
çevirmek istemesin?
Daha bunlar gibi çok vezaif-i
nübüvvet var ki, herbiri bir burhan-ı kat’îdir ki, Ulûhiyet risaletsiz olamaz.
Şimdi, acaba âlemde Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâmdan beyan olunan evsâf ve vezaife daha ehil ve daha cami’
kim zuhur etmiş? Ve rütbe-i risalete ve vazife-i tebliğe ondan daha elyak, daha
evfak hiç zaman göstermiş midir?
Hayır, asla ve kat’a! Belki o, bütün
resullerin seyyididir, bütün enbiyanın imamıdır, bütün asfiyanın serveridir,
bütün mukarrebînin akrebidir, bütün mahlûkatın ekmelidir, bütün mürşidlerin
sultanıdır.
Evet, ehl-i tahkikatın ittifakıyla,
şakk-ı kamer ve parmaklarından su akması gibi bine bâliğ mucizâtından, had ve
hesaba gelmez delâil-i nübüvvetinden başka, Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi bir bahr-i
hakaik ve kırk vech ile mucize olan mucize-i kübrâ, güneş gibi risaletini
göstermeye kâfidir….
Sözler/Onuncu Söz /Mukaddemeden
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
*Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî
rızkımıza bereket ihsan et*!