“ Bismillâhirrahmânirrahim..”
55 -*BÜRHAN-I HAK* *(A.S.M)*
Anlamı: Doğrunun,gerçeğin..vâcib ,lâzım
,sâbit olan şeylerin,dâva,iddia, vukuu vacip, geleceği şüphesiz,mahz-ı hakikate
dair esasların. Kur’an’ın, İslam’ın, Hakkın hak delili Hz. Muhammed
A.S.M
……… İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir
rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rububiyetin mehâsininin
dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi
olduğundan, böyle baksan-yani ubûdiyeti cihetiyle-onu bir misal-i muhabbet, bir
timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nuranî bir semere-i şecere-i hilkat
göreceksin. Şöyle baksan yani risaleti cihetiyle bir burhan-ı Hak, bir sirac-ı
Hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün.
İşte, bak: Nasıl berk-i hâtıf gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve
nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i hidayetini kabul edip hırz-ı can
etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün
dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah’ı, bütün meratibiyle beraber kabul
etmesin?...Reşhalar
*BU İSMİN/SIFATIN HAKİKATİNE DAİR;*
… Sual: Sâniin vücud ve vahdetine en vâzıh delil nedir?
Cevap: En parlak burhanı
muhammed’dir (a.s.m.). Ve Nübüvvet-i Ahmediyyenin en metin burhanı, nübüvvet-i
mutlakadır…. Şuâât/Bediüzzaman
…*Nübüvvet-i Muhammediye (a.s.m.)
ise, tevhidin en büyük bir delilidir*… İşaratü'l-İ'caz
… Bil ki, nev-i beşerde nübüvvet,
beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak, saadetin
fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir…Lem’alar
… Madem şu âlemde parlak bir hüsün,
geniş ve yüksek bir hayır, zâhir bir hak, fâik bir kemal görünüyor. Bilbedâhe,
hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir. Dalâlet, şer ve
hasâret, onun muhalifindedir.
… Ve kezâ, bütün nimet hazinelerini açmak salâhiyetinde olan, nimet-i imana
vesile olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm dahi öyle bir nimettir ki,
nev-i beşer ilelebed o zâtı (a.s.m.) medh ü senâ etmeye borçludur… Yirmi Dokuzuncu Lem'a / İkinci Bab Tercümesinden
… Hem istikrâ-i tâmme ile ve
fenlerin tahkikatıyla sabit olmuş ki, mahlûkat içinde en mükerrem, en
ehemmiyetli beşerdir. Çünkü beşer, hilkat-i kâinattaki zahirî esbab ve
neticelerinin mabeynindeki basamakları ve teselsül eden illetlerin ve
sebeplerin münasebetlerini aklıyla keşfedip san’at-ı İlâhiyeyi ve muntazam
hikmeti icadat-ı Rabbaniyenin taklidini san’atçığıyla yapmak ve ef’âl-i İlâhiyeyi
anlamak için ve san’at-ı İlâhiyeyi bilmek ve cüz’î ilmiyle ve san’atlarıyla
anlamak için bir mizan, bir mikyas kendi cüz’î ihtiyarıyla işlediği maddelerle,
Halık-ı Zülcelâlin küllî, muhît ef’âl ve sıfatlarını bilerek kâinatın en eşref,
en ekrem mahlûku beşer olduğunu ispat ediyor.
Hem İslâmiyetin kâinata ve beşere
ait hakikatlerinin şehadetiyle mükerrem beşer içinde en eşref ve en âlâsı,
ehl-i hak ve hakikat olan ehl-i İslâmiyet, hem istikrâ-i tâmme ile, tarihlerin
şehadetiyle, en mükerrem beşer içindeki en müşerref olan ehl-i hakkın içinde
dahi bin mu’cizatı ve çok yüksek ahlâkının ve İslâmiyet ve Kur’ân
hakikatlerinin şehadetiyle en efdal, en yüksek olan Muhammed Aleyhissalâtü
Vesselâmdır…. Hutbe-i Şâmiye
… İşte, bak: Ne kadar merak-âver, ne kadar cazibedar, ne kadar lüzumlu, ne
kadar dehşetli hakaikı gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyade
insanı tahrik eden meraktır. Hattâ, eğer sana denilse, “Yarı ömrünü, yarı
malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var,
ne yok, ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbalini ve
başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek”; merakın varsa, vereceksin.
Halbuki, şu zât öyle bir Sultanın
ahbârını söylüyor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervane etrafında
döner. O Arz olan o pervane ise, bir lâmba etrafında pervaz eder. Ve o Güneş
olan lâmba ise, o Sultanın binler menzillerinden bir misafirhanesinde, binler
misbahlar içinde bir lâmbasıdır.
Hem öyle acaip bir âlemden hakikî
olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâptan haber veriyor ki, binler küre-i arz
bomba olsa, patlasalar, o kadar acip olmaz.
Bak, onun lisanında “Güneş dürülüp
toplandığında...” Tekvir Sûresi, 81:1 • “Gök yarıldığı zaman...” İnfitar
Sûresi, 82:1 • “Çarpacak olan felâket...” Kària Sûresi, 101:1. gibi sûreleri işit. Hem öyle bir istikbalden doğru
olarak haber veriyor ki, şu dünyevî istikbal ona nisbeten bir katre serap
hükmündedir.
Hem öyle bir saadetten pek ciddî
olarak haber veriyor ki, bütün saadet-i dünyeviye ona nisbeten bir berk-i
zâilin bir şems-i sermede nisbeti gibidir….Sözler
*SÜNNET-İ SENİYE NOKTASINDA BU
İSİMDEN/SIFATTAN HİSSEMİZ;*
Mustafa Sungur’un müdafaasıdır.
Afyon Ağırceza Mahkemesine; İddia
makamı, benim de Nurcular cemiyetine dahil olup halkı hükûmet aleyhine teşvik
ettiğim iddiasıyla cezalandırılmamı istiyor.
Evvelâ: Nurcular cemiyeti diye bir
cemiyet yoktur. Ve ben böyle bir cemiyete mensup değilim. Ben bin üç yüz elli
seneden beri her asırda üç yüz elli milyon mensupları bulunan ve kâinatın
medar-ı iftiharı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın kurduğu
muazzam ve nuranî ve bütün insanlık için ebedî saadet ve selâmeti müjdeleyen
kudsî ve İlâhî İslâmiyet cemiyetine mensubum. Elhamdülillâh, onun evâmir-i
kudsiyesine de bütün kuvvetimle itaat etmeye azmetmişim. Talebeliği hakkımda
bir suç sayılan Risale-i Nur ise, bana dinî ve imanî vazifelerimi öğreten ve
İslâmiyetin en yüce ve en mukaddes bir din ve beşerin yegâne medar-ı saadeti
olduğunu ve Kur’ân ise bütün varlıkların sahibi, her yerde hazır, nâzır;
zerrelerden yıldızlara, güneşlere kadar bütün mevcudat idare-i ezeliyesinde
bulunan Zât-ı Zülcelâlin bir emr-i İlâhîsi, ezel ve ebed ve bütün hâdisat
ihâta-i nazarında bir eser-i mu’cizânesi ve Kur’ân bütün kitapların fevkinde
kırk vech ile mu’cize ve saadet-i ebediyeyi nev-i beşere müjdelemesiyle
müştakları ebediyen kendine minnettar kılan bir Şems-i Sermedînin bir
mükâleme-i ezeliyesi ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hâlık-ı Kâinat
tarafından gönderilmiş, bütün hal ve ahvâliyle bütün insanların en ekmeli, en
sadık ve en yücesi ve kemâlâtça en yükseği ve getirdiği İslâmiyet nuruyla
insanlara en büyük müjdeyi ve en kudsî teselliyi bahşeden ve On dört asrı ve beşerin beşten birisini saltanat-ı
mâneviyesinde idare eden ve bin üç yüz yıldan beri gelen bütün ümmetin
kazandığı sevabın bir misli onun defter-i hasenatına geçen ve kâinatın sebeb-i
vücudu, Habibullah olduğunu, hem âhiret, Cennet ve Cehennemin kat’iyen hak ve
muhakkak olduğunu harika burhanlarla ve parlak hüccetlerle ispat eden bir
mu’cize-i Kur’ân’dır.
Risale-i Nur ise, kelime ve
cümleleriyle nur-u Kur’ân’dan ve Nur-u Muhammedîden (a.s.m.) gelen ezelî ve
ebedî bir Nur olduğuna şehadet ediyor. O da Kur’ân’a mensubiyeti ve has bir
tefsiri cihetiyle ve bu itibarla semâvîdir, arşîdir. İşte halkı hükûmet
aleyhine teşvik edici zannedilen Risale-i Nur, bütün Sözleri, bütün Lem’a ve
Şuâları ve bütün Mektubatıyla hakaik-i İlâhiye ve desâtir-i İslâmiyeyi ve
esrar-ı Kur’âniyeyi ders veriyor. Acaba böyle muhterem ve çok yüksek ve ahlâk
ve fazileti ve hakaik-i imaniyeyi kat’î ders veren Risale-i Nur’u okumak ve
onun ebedî saadetler bahşeden yazılarını istinsah etmek veya bir mü’minin
istifadesi için iman cihetinde ona hizmet etmek bir suç mudur? Halkı hükûmet
aleyhine teşvik midir? Ve böyle mübarek ve muazzam bir eserin müellifi ve
kemâlât-ı insaniyenin zirve-i bâlâsında, en yüksek bir mertebe-i iman ve ahlâk
ve faziletle mücehhez bir nur âbidesini ziyaret ve bu asırda iyilik ve
doğrulukla ve sarsılmaz iman ve itikadlarıyla İslâmiyet şerefini ve Kur’ân’ın
hakaikini koruyan ve yükselten ve Allah’ın rızasını kazanmaktan başka gayeleri
olmayan Risale-i Nur talebeleriyle iman ve Kur’ân yolunda kardeşlik peydâ etmek
bir cemiyet kurmak mıdır? Acaba hangi temiz ve âdil vicdanlar buna ceza verebilir?............Ruhlarına
Fâtiha
…Bâri’ Teâlâ ve Tekaddes
Hazretlerinden dilerim ve niyaz eylerim ki, âhir ömrüme kadar bu yolda
hatve-endâz olayım ve buyurulduğu gibi “sıddık, fedakâr, hakikî âhiret
kardeşiniz ve hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli arkadaşınız ve tarik-i Hakta ve
ebed yolunda enîs yoldaşınız” olmaya bihakkın kesb-i istihkak ve liyakat
edeyim. Ve minellahi’t-Tevfîk…. Binbaşı Asım R.H .. Ruhlarına
Fâtiha