15.10.12

Maksudumuz sensin..Ey Mabudumuz...

Ey Rabbimiz !


İlmimizi arttır,

Hükmüne razı kıl,

Aklımıza,kalbimize tevekkülün sırrını yerleştir.

Takdirine tedbir geliştiren cahillikten uzak tut,

Kaza ve kaderine tenkidi işmam eden hallerden koru,

Mülkün her yerinde hükümran olan,ve tasarrufu mutlak hâkimiyet ve kudretini takdir edip de,kendi nefsimiz üzerindeki rububiyet icraatından gafil etme..

Kendimizi uluhiyetinden hariç zanlarımızın afeti...nden hıfz et..

Sen biz yokken bizi takdir edensin,

Suretlerimizi,had ve hudutlarımızı tayin edensin,

bizi kimseye benzetmeyen ilmin ve kudretin ve iradenin sahibisin,

gözlerimizi açan,

kulaklarımızı duyuran sensin..

bizi yedirp içiren Rezzakımız sensin..

ve herşeyimizle evvel ve ahirimiz,zahir ve batınımızla senin iken;

hangi vehimle kendimizi kendimize malik düşünebiliriz.

Affet..

hangi halimizi ve ahvalimizi gizleyebiliriz.

Tövebsizlikten,

şükürsüzlükten,

duasızlıkdan sana iltica ederiz.

Bütün kainat senin havl ve kuvvetine istinat etmiş,sürekli yaratıcılığından medet alır..

Biz nasıl kendimizi senden müstağni görebiliriz,

sonsuz arzularımızın ve ihtiyaçlarımızın daimi olan velvelesine nasıl sağır kalabilir de senin dergahi izzetine zilletimizle eğilemeyiz.Bağışla bizi..

Annelerimizin karnında karanlık torbalar içinde bizi işleyen sensin..

işlediğini isteyen sensin..

bizi bu dünyaya misafir eden sensin,

kendimizi istenmemiş,misafirliği ev sahibi tarafından davet edilmemiş olarak nasıl davranabiliriz.

Nasıl bizzat müstakil olabiliriz.

Her türlü vehim ve vesvesenin hayalat ve tasavvurat-ı acizenin külünden arındır bizi Ey Kuddüs..

Bütün kelimelerine and olsun ki;Senden başka sahibimiz yoktur..Seyyid ve melikimizde yoktur..

Leş kargaları gibi üzerimize üşüşen desiselerden,sana müteveccih fıtratımızın letaiflerin didiklenmesinden ve bizi senden ayrı düşüren fitnenin her türlüsünden san firar ediyoruz.

kabul et bizi..Ey şafkatli sahibimiz..

Ey Samed senden uzak kalmanın,istiğna gösterme zulmetlerden kurtar,muhtaciyetimiz ancak seninle felaha ulaşır.

Sen Muinimiz olmazsan biz helak oluruz..

Ey Mucip,sana sığınamayanların bile hakkı hayatını veren rahmansın..sana sığınanların hali ne kadar ikramlarla doludur..

Ey Aziz! İzzetimiz sana karşı olan zelilliğimizdir..

Ey Ganiyy! Zenginliğimiz ve şeferimiz emirlerine itaatimizdedir..



Sevgili Resulune (asm) al ve ashabına ahir zaman evlatlarından salat selam olsun..haberdar eyle..



Amin

12.10.12

Sual: Zindan-ı atâlete düştüğümüzün sebebi nedir?

Sual: Zindan-ı atâlete (kişiyi, toplumu, mânevî hapiste yaşatan tembellik ve faaliyetsizlik zindanına ) düştüğümüzün sebebi nedir?

Cevap: Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk (çok istek, arzu ve coşku ) ise matiyyesidir. (bineği, taşıyıcısıdır).

İşte, himmetiniz (ciddi gayret, çabanız) şevke binip mübareze-i hayat (hayat mücadelesi) meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd (şiddetli ve dehşetli düşman) olan yeis (ümidsizlik) rast gelir. Kuvve-i mâneviyesini (manevi kuvvetini, moral gücünü) kırar.

Siz o düşmana karşı “Ümidinizi kesmeyin.” (Zümer Sûresi ) kılıncını istimal ediniz.

■Sonra müzahemetsiz olan (zahmet ve zorluğu olmayan ) hakkın hizmetinin yerini zapteden meylüttefevvuk (başkalarına nisbetle üstünlük elde etme meyli, ) istibdadı (baskısı)hücuma başlar. Himmetin (ciddi gayret, çabanın) başına vurur, atından düşürttürür.

Siz (Allah için olunuz.) hakikatini o düşmana gönderiniz.

■Sonra da ilel-i müteselsiledeki (zincir gibi birbirine bağlı olup devam eden sebepler, illetlerin ) terettübü (birbiriyle bağlantılı olarak sıralanmasını )atlamakla müşevveş (karışık) eden aculiyet (acelecilik, sabırsızlık ) çıkar, himmetin (ciddî çaba ve gayretin) ayağını kaydırır.

Siz, “İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakın; her an cihada hazırlıklı bulunun ve murabıt olun.” (Âl-i İmrân Sûresi) siper ediniz.

■Sonra da, medeni-i bittab (yaratılış îtibariyle medenî ) olduğundan ebnâ-yı cinsinin (aynı cinsin çocukları olan, aynı cinsten gelenlerin ) hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef (yükümlü) olan insanın âmâlini (emel ve arzularını ) dağıtan fikr-i infiradî (tek başına olma fikri ) ve tasavvur-u şahsî ( yalnız kendini düşünme ) karşı çıkar.

Siz de, “İnsanların en hayırlısı onlara faydalı olandır.” (Keşfü’l-Hafâ) olan mücahid-i âlî-himmeti (yüksek gayret sahibi mücâhidi ) mübarezesine (karşı koyma, çarpışmaya) çıkarınız.

■Sonra, başkasının tekâsülünden (üşenme, tembelliğinden) görenek fırsat bulup, hücum edip belini kırar.

Siz de “Tevekkül etmek isteyenler, sadece Allah’a tevekkül etsinler “başkalarına değil.” (İbrahim Sûresi) olan hısn-ı hasîni (çok sağlam ve güvenli kaleyi ) himmete (ciddî çaba ve gayretinize ) melce ( sığınak) ediniz.

■Sonra da acz ve nefsin itimatsızlığından neş’et eden (doğan, meydana gelen) ve işi birbirine bırakmak olan düşman-ı gaddar (gaddar ve acımasız düşman) geliyor. Himmetin (ciddi çaba, gayretin) elini tutup oturtturur.

Siz de, “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez.” (Mâide Sûresi) olan hakikat-i şâhikayı (çok yüce ve yüksek hakikati ) üzerine çıkarınız. Tâ, o düşmanın eli o himmetin (ciddi gayret ve çabanın) dâmenine (eteğine) yetişmesin.

■Sonra, Allah’ın vazifesine müdahale etmek olan dinsiz düşman gelir; himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder.

Siz de, “Efendine efendi olmaya çalışma” “Emrolunduğun gibi dos doğru ol.” (Şûrâ Sûresi) olan kâr-aşina (iş bilir, işten anlar) ve vazifeşinas (vazifesini, işini dikkatli yapan, işine bağlı ) olan hakikati gönderiniz. Ta onun haddini bildirsin.

■Sonra, umum meşakkatin (güçlük, zorluk, sıkıntının) anası ve umum rezaletin (alçaklığın) yuvası olan meylürrahat (rahatlığa meyil ) geliyor. Himmeti kaydeder,(elini-kolunu bağlar) zindan-ı sefalete (sefillik zindanına ) atar.

Siz de,“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi) olan mücâhid-i âlicenabı (yüksek gayret sahibi mücâhidi ) o cellâd-ı sehhara (büyüleyici cellâda) gönderiniz.

Evet, “Size meşakkatte (güçlük, zorluk, sıkıntıda ) büyük rahat var. Zira, fıtratı (yaratılışı, miza ve karakteri) müteheyyiç (heyecanlı, coşkulu ) olan insanın rahatı yalnız sa’y (çalışıp çabalamasında ) ve cidaldedir.” (mücadelesindedir)…….

Bediüzzaman Said Nursi / Münâzarat



.

8.10.12

Ey insan! Senin dayanağın ancak Allah’a imandır

Bismillahirrahmanirrahim




İmanın istinad ve istimdat noktalarını hâvi olmasından, “Elhamdü lillâh” demesi iktiza eder.



Evet, nev-i beşer, aczi ve düşmanların kesreti dolayısıyla dayanacak bir nokta-i istinada muhtaçtır ki, düşmanlarını def için o noktaya iltica etsin.

Ve kezâ, kesret-i hâcât ve şiddet-i fakr dolayısıyla da istimdat edecek bir nokta-i istimdada muhtaçtır ki, onun yardımıyla ihtiyaçlarını def etsin.



Ey insan! Senin nokta-i istinadın ancak ve ancak Allah’a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdat ise ancak âhirete olan imandır. Binaenaleyh, bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder, vicdanı daima muazzep olur.



Lâkin, birinci noktaya istinad ve ikincisinden de istimdat eden adam, kalben ve ruhen pek çok zevk ve lezzetleri, ünsiyetleri hisseder ki, hem mütesellî, hem vicdanı mutmain olur. (Şualar, Yirmi Dokuzuncu Lem’adan İkinci Bab)



Bediüzzaman Said Nursi