26.11.12

Âl-i Abâ hakkında hikmetlerden bir hikmet..

Bismillahirrahmanirrahim




Kardeşim, Âl-i Abâ hakkındaki cevapsız kalan sualinizin çok hikmetlerinden yalnız birtek hikmeti söylenecek. Şöyle ki:



Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, giydiği mübarek abâsını, Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatıma ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in üstlerine örtmesi ve onlara bu suretle,



لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا (“Tâ ki, ey Peygamber ailesi, Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapsın.” Ahzâb Sûresi, 33:33) âyetiyle dua etmesinin esrarı ve hikmetleri var. Sırlarından bahsetmeyeceğiz. Yalnız, vazife-i risalete taallûk eden bir hikmeti şudur ki:



Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ ve istikbal-bîn nazar-ı nübüvvetle, otuz kırk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim fitneler olup kan döküleceğini görmüş. İçinde en mümtaz şahsiyetler, abâsı altında olan o üç şahsiyet olduğunu müşahede etmiş.



Hazret-i Ali’yi ümmet nazarında tathir ve tebrie etmek ve Hazret-i Hüseyin’i tâziye ve teselli etmek ve Hazret-i Hasan’ı tebrik etmek ve musalâha ile mühim bir fitneyi kaldırmakla şerefini ve ümmete azîm faydasını ilân etmek ve Hazret-i Fatıma’nın zürriyetinin tâhir ve müşerref olacağını ve Ehl-i beyt ünvan-ı âlisine lâyık olacaklarını ilân etmek için, o dört şahsa, kendiyle beraber “Hamse-i Âl-i Abâ” ünvanını bahşeden o abâyı örtmüştür.



Evet, çendan Hazret-i Ali halife-i bilhak idi. Fakat dökülen kanlar çok ehemmiyetli olduğundan, ümmet nazarında tebriesi ve beraati vazife-i risalet hasebiyle ehemmiyetli olduğundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o suretle onu tebrie ediyor. Onu tenkit ve tahtie ve tadlil eden Haricîleri ve Emevîlerin mütecaviz taraftarlarını sükûta davet ediyor. Evet, Haricîler ve Emevîlerin müfrit taraftarları Hazret-i Ali hakkındaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseyin’in gayet fecî, ciğer-sûz hadisesiyle Şîaların ifratları ve bid’aları ve Şeyheynden teberrîleri, ehl-i İslâma çok zararlı düşmüştür.



İşte bu abâ ve dua ile, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali (r.a.) ve Hazret-i Hüseyin’i mes’uliyetten ve ittihamdan ve ümmetini onlar hakkında sû-i zandan kurtardığı gibi, Hazret-i Hasan’ı, yaptığı musalâha ile ümmete ettiği iyiliğini vazife-i risalet noktasında tebrik ediyor ve Hazret-i Fatıma’nın zürriyetinin nesl-i mübareki, âlem-i İslâmda Ehl-i Beyt ünvanını alarak âli bir şeref kazanacaklarını ve Hazret-i Fatıma وَاِنِّى اُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (“Onun ve neslinin, kovulmuş şeytanın şerrinden korunması için Sana sığındım.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:36.) diyen Hazret-i Meryem’in validesi gibi zürriyetçe çok müşerref olacağını ilân ediyor.



اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ اْلاَبْرَارِ وَعَلٰى اَصْحَابِهِ الْمُجَاهِدِينَ الْمُكْرَمِينَ اْلاَخْيَارِ اٰمِينَ (Lem'alar, On Dördüncü Lem'a)



Bediüzzaman Said Nursî



SÖZLÜK:

abâ : yünlü kumaştan yapılmış hırka

Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı üzerine olsun

Âl-i Abâ/Hamse-i Âl-i Abâ : Hz. Peygamber’in (a.s.m.) aile fertleri. Resulullah (a.s.m.) hırkasını kızı Hz. Fâtıma, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in üzerine örterek özel dua ettiği için bu isimle anılmıştır.

âyet : Kur’ân’ın her bir cümlesi

azîm : büyük, yüce

bahşetmek : sunmak

beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması

çendan : gerçi

ehemmiyetli : önemli

esrar : sırlar, gizli gerçekler

fitne : toplum düzeninin ve asayişinin bozulması

gayb-âşinâ : gaybı bilen, görünmeyenden haberi olan

halife-i bilhak : gerçek ve doğru halife

hikmet : sebep, gaye, fayda

ilân etmek : duyurmak

istikbal-bîn : geleceği gören

musalâha : barışma

mübarek : değerli, bereketli

mühim : önemli

mümtaz : seçkin, üstün

müşahede etmek : gözlemlemek

müşerref : şerefli, değerli

nazar : bakış, görüş

nazar-ı nübüvvet : Peygamberlik bakışı

Resul-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)

rivayet etmek : bir sözü nakletmek

Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) hayattayken gören Müslümanlar

sır : gizli gerçek

sual : soru

suret : biçim, şekil

şahsiyet : kişilik

taallûk etmek : ilgili, alâkalı olmak

Tâbiîn : Hz. Peygamberi görenleri, yani Sahabeleri gören ve onlardan ders alan Müslümanlar

tâhir : temiz

tarik : hadis veya haberin geliş yolu

tathir etmek : temizlemek

tâziye etmek : teselli etmek

tebrie etmek : beraat etmek, kusur ve noksanlıktan uzak tutmak

teselli etmek : acısını dindirmek

ümmet : Hz. Peygambere (a.s.m.) inanıp onun yolundan giden mü’minler

ünvan-ı âli : yüksek ünvan

vazife-i risalet : peygamberlik vazifesi

zürriyet : soy, nesil