21.4.11

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kader hakkında konuşmayı yasaklamış mıdır?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kader hakkında konuşmayı yasaklamış mıdır?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

“Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın!”

Ancak bu hadis-i şerif bizi kader meselesini konuşmaktan ve bu meseleyi anlamaya çalışmaktan menetmemektedir. Zira bu hadiste anlatılmak istenen farklı bir şeydir. Şöyle ki: Kader ikiye ayrılır:

1-İnsanın kendi iradesiyle ilgili olan kısım.

2-İnsanın iradesinin karışmadığı, onun irade ve kuvveti dışında meydana gelen hadiseler.

Bir insanın erkek veya kadın olması, dünyaya geldiği zaman dilimi, doğduğu ve yaşadığı belde, yaşayacağı ömür müddeti, anne ve babasının kim olacağı, sakat veya sağlıklı, güzel veya çirkin, zengin veya fakir olması gibi hususlar bu ikinci kısma misal olarak verilebilir.

Bu ve benzeri meselelerdeki ilahî takdirin sırrını anlamaya çalışmak, “Niçin Allah bunu böyle yapmış?” diye düşünmek, insan için hem manasız bir kayıptır hem de onu helake götürebilecek bir sebeptir. Zira bunun neticesinde, kadere yani ilahî takdire isyan gelebilir. Bu sırlar ahirette, adalet gününde bütün incelikleri ile görünecektir.

İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Kader hakkında konuşmayın, zira kader Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını açıklamaya kalkmayın!” hadisiyle bizi uğraşmaktan menettiği kader, insan iradesinin karışmadığı bu kısım kaderdir.

Yoksa kaderin birinci kısmı üzerinde düşünmek hem güzeldir hem de tefekküri bir ibadettir. Akaid âlimleri de kaderin bu kısmına büyük mesai sarf etmişler ve eserler yazmışlardır.

Kader, Kaza ve Cüz-i irade nedir?

Madem meselemiz kaderdir. O hâlde konumuza geçmeden evvel bazı kelimelerin anlamlarını bilmek zorundayız. Bu kelimelerden bir tanesi kaderdir.

Kader: “Cenab-ı Hakk’ın, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi, bütün vasıflarıyla, bütün hâlleriyle ezelde bilmesi ve daha onu yaratmadan önce, her şeyiyle, levh-i mahfuz denilen kader levhasında yazmış olmasıdır.”

Kaza ise: “Allah’ın bu ezelî yazıyı ve takdiri, icad etmesi ve yaratmasıdır.”

Demek ki kader Allah’ın ilminin bir neticesi, kaza ise Allah’ın kudretinin bir tecellisidir. Yani Allah ilmiyle yazmış, kudretiyle de yaratmıştır. Yazı, kaderdir; yaratmak, kazadır.

Mesela bir insanın ne zaman doğacağı ve ne zaman öleceği önceden takdir edilmiştir. İşte bu takdir, kaderdir. O insanın vakti geldiğinde doğması ve vakti geldiğinde ölmesi, yani doğum ve ölüm hadiselerinin yaratılması ise kazadır.

Cüz-i İrade ise Allah tarafından insana verilen, dilediği gibi hareket edebilme yeteneği ve seçme serbestliğidir.

Biraz daha bu kavramı açarsak; Allah insana okuma, yazma, koşma, yemek yeme, içme, oturma gibi birçok kabiliyetler vermiştir. Bu kabiliyetlerin her birine “külli irade” denilir. Burada geçen “külli irade” tabirini, Allah’ın külli iradesiyle karıştırmamak gerekir.

Allah’ın “külli iradesi”, Allah’ın dilediği her şeyi yapabilmesi ve emrinin önüne hiçbir şeyin geçememesidir.

İnsanın “külli iradesi” ise kendisine verilen yeteneklerdir. İşte insan, o yeteneklerden bir tanesi ile bir işe yöneldiğinde o “külli irade” artık cüzileşmiş olur. Buradaki “cüzi” ifadesi, “ufaklık” manasında olmayıp “belirlilik” manasındadır.

Mesela insanda yemek yeme kabiliyeti vardır. Bu “külli iradedir.” İnsan bu kabiliyeti ile simit yemeğe başladığında artık bu kabiliyeti cüzileşmiş olur. Artık insan kendindeki külli iradeyi belli bir yönde kullanmış ve simit yemeğe başlamıştır. İşte buna cüz-i irade denilir. İnsan burada serbesttir. Simit yiyebileceği gibi, bir haramı yemeği de tercih edebilir. Zaten onu mesul eden, ona bu tercih yetkisinin verilmesidir.

Kadere iman, imanın şartı mıdır?

Kadere iman, imanın bir şartı mıdır?
Yani bir kimse kadere iman etmese ve onu inkâr etse iman dairesinden çıkar mı? Böyle bir soruya verilecek tek cevap “Evet”tir. Kadere iman, imanın bir şartıdır ve kaderi inkâr eden iman dairesinden çıkar. Zira kitabımız olan Kur’an-ı Kerim, birçok ayetiyle kadere imanı ders vermekte ve ezelde her şeyin Allah tarafından bilindiğini haber vermektedir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak Allah bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki bir tane, yaş ve kuru her şey levh-i mahfuzdadır.” (En’am:59)

“De ki: Bize Allah’ın yazdığından başkası asla erişmez. O bizim Mevlamız’dır.” (Tevbe:51)

“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, onu daha yaratmadan önce bir kitapta yazmış olmasın. Şüphesiz ki bu Allah’a çok kolaydır.”(Hadid:22)

“Biz her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır.”(Yasin:12)

“Allah her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik neyi ziyade edeceğini bilir. O’nun katında her şey ölçü iledir.” (Ra’d:8)

“Bilmez misin ki Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir. Bu, bir kitapta mevcuttur. Ve bu biliş Allah için çok kolaydır.”(Hac:76)

Bu ayetler ve bunlar gibi birçok ayetler, eşyanın daha yaratılmadan önce, Allah’ın ilminde var olduğunu bildirmektedir. Zaten bunun aksi de düşünülemez. Zira Allah’ın ilmi her şeyi, her zamanı ve her mekânı kuşatmıştır. Bunu kabul etmemek, Allah’a cehaleti isnad etmek demektir ki, Allah bütün kusur ve eksikliklerden münezzehtir.

Eğer insan için bir kader olmasa ve Allah, insanın yapacaklarını yaptıktan sonra bilseydi; Allah’ın ilmine bir nihayet ve sınır gelirdi. Ve ilim sıfatında artma, eksilme ve değişiklik söz konusu olurdu ki, bütün bunlar Allah hakkında düşünülemez.

Ezeliyet bahsinde de işleyeceğimiz gibi, Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. Yani bütün mevcudat; geçmiş, hâl ve gelecek, evvel, ahir, zahir, batın, gizli ve açık her şey, her an O’nun şuhûd dairesindedir. O’ndan gizlenemez ve ilminden saklanamaz. Dolayısıyla “İnsan için bir kader yoktur.” demek, Allah’ın yarını bilmemesi manasına gelir. Zira yarını bilirse, kader; ilahî ilmin bir unvanı olduğundan, elbette herkes için bir kader olacaktır. Ve vardır.

Kader meselesini iyi anlayabilmek için şu iki noktanın çok iyi bilinmesi gerekir. Bunlardan bir tanesi Allah’ın ezelî oluşu, yani “Ezeliyet” bahsi ve diğeri de “İlmin maluma tabi olduğu” kaidesidir. Bu iki mesele izah edildiğinde ve anlaşıldığında kader hakkındaki bütün sorular cevaplarını bulacaktır. Şimdi bu iki meselenin izahına geçiyoruz…