21.4.11

Kaderin hakiki sebeplere bakması ve ona göre hükmetmesi


Şu âlemin sultanı olan Allah-u Teâlâ, zulümden ve adaletsizlikten nihayet derecede münezzehtir. İlahî kader, hakiki sebeplere bakar ve ona göre hükmeder.

Mesela bir avcı, bir aslanı tüfeğiyle öldürür. Bunu gören insan aslana acır, avcıyı merhametsizlikle itham eder. Ve bu olaya meydan verdiği için Allah’ın da adaleti hakkında şüpheye düşer. Bunun sebebi insanın görüşünün dar olması ve resmin tamamını görememesidir.

Evet, aslanı öldüren avcı zulmetmiştir. Yavru aslanları anasız bırakmıştır. Ancak Allah adalet etmiştir. Çünkü aslanın yaratılış vazifesi ve kendine mahsus ibadeti, ölen hayvanların leşlerini yemek ve bir nevi temizlik vazifesi yapmaktır. Ancak bu aslan haddini aşarak bir ceylana saldırmış ve ceylanı öldürerek yavrularını anasız bırakmıştır. İşte aslanın bu tecavüzüne bir ceza olarak Allah da avcıyı ona musallat eder. Ceylana yaptığının aynısını, avcının eliyle ona yapar. Avcı zulmederken, Allah adalet eder. İşte bu Allah’ın adaletidir. Ancak aslanın ceylana yaptığını bilmeyen ve resmin tamamını göremeyen insan, bu hikmetten ve adaletten bütün bütün habersiz olarak Allah’ın adaletini ve merhametini sorgulamaya başlar.

Ya da bir adam, hırsızlık suçundan hâkim karşısına çıkar. Hâlbuki adamın hırsızlık suçu ile hiçbir ilgisi, hatta bilgisi bile yoktur. Hâkim ise onun hırsız olduğuna hükmeder ve ona ceza verir. Bu hadisede hâkim zulmetmiştir. Çünkü hırsızlık suçunu işlemeyen bir kişiye ceza vermiş ve onu hırsızlık ile itham etmiştir. Ancak Allah yine adalet etmiştir. Zira bu adamın yıllar evvelinden bir cinayeti vardır. Bu cinayette yakalanmamış ve suçunu Allah’tan başka kimse bilmemektedir. İşte Allah, onun cezasını çekmediği cinayet suçundan dolayı hırsızlık suçundan ceza almasına müsaade etmiştir. Bu adaletin ta kendisidir. Ama insan burada da resmin tamamını göremediğinden ve hırsızlıktan suçsuz olan kişinin evvelki hayatında işlemiş olduğu cinayeti bilmediğinden, haddinden tecavüz ederek Allah’ın adaletini sorgulamaya başlar. Hatta bazen bir adım daha ileriye giderek Allah’ı adaletsizlikle itham eder. Hâlbuki ilahî kader, hakiki sebeplere bakar ve ona göre hükmeder.

Bu hakikati Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şu hadisiyle de anlayabiliriz:

Allah’ın Resulü ashabına şöyle dedi:

“Beş şey, beş şeye karşılıktır.”

Sahabeler Efendimiz’in bu sözü üzerine: “Ey Allah’ın Resulü! Beş şeyin, beş şeye karşılık olması ne demektir?” dediler.

Peygamber Efendimiz de şöyle buyurdu:

“Bir kavim Allah’a verdiği sözü bozarsa, o kavme düşmanları musallat edilir.

Bir kavim, Allah’ın indirdiği hükümlerden başka bir şeyle hükmederse, bu kavimde fakirlik yayılır.

Bir kavimde zina çoğalırsa, o kavimde ölümler de çoğalır.

Bir kavim ölçü ve tartıyı eksik ederse, bitkilerden men edilir ve kuraklık senelerine yakalanırlar.

Ve bir kavim zekâtı vermezse, onlara yağmur gönderilmez.”

Hadiste görüldüğü gibi, bazı günahlara bazı cezalar takdir edilmiştir. Allah’a karşı ahdi bozmak düşmanların saldırmasıyla, Allah’ın indirdiğinden başka bir şeyle hükmetmek fakirlik ile, zinanın yaygınlaşması ölümlerin çoğalması ile, ölçü ve tartıyı eksiltmek bitkilerin çıkmaması ve kuraklık ile, zekâtı vermemek de yağmursuzluk ile cezalandırılır.

Allah’ın muamelesi ve ilahî kader bu gibi sebeplere bakar. İnsan ise bu sebepleri düşünmekten âciz olduğu için, düşmanlarının saldırısına uğrayan zayıf bir millet gördüğünde ilahî kadere dil uzatır. O zayıf kavmin Allah’a karşı olan sözlerini bozduklarını aklına bile getirmez.

Ya da fakir bir toplum gördüğünde kaderi tenkit eder. Onların fakirliğine hükmedilmesinin sebebi olan, o kavmin Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyip başka şeylerle hükmetmelerini düşünmez.

Ya da bir deprem ile 50 bin-100 bin kişi aynı anda öldüğünde kadere isyan etmeğe başlar. Belki de bu depremin bir sebebi olan, o kavimdeki zinanın yaygınlaşmasını, neredeyse o kavmin her sokağında bu iğrenç günahın işlenmesini görmez. Yağmurlar yağmadığı, bitkiler bitmediği zaman Allah’ın merhametini, adaletini ve kaderi tenkit eder. Ancak o kavmin bu muameleyi hak etmek için zekâtı vermediklerini, ölçü ve tartıda hile yaptıklarını görmez.

Sözün özü: Her musibet ve ceza, bir günahın karşılığıdır. Ve ilahî kader o günahtan haberdar olduğundan, ona göre hükmeder. Hatta birçok kere de o günahın cezasından vazgeçerek affeder.