25.2.24

2024 BERAT GECESİ

Ey Lutf-u Cemaliye üstümüzdeki kubbeye tecelli eden Rabb-i Rahîmimiz ve ey Hâlık-ı Kerim'imimiz!

Kalbimizin asumanına mahsus rahmetini indir.

Bu gece ihsan  murad ettiğin itâna meccanen erdir.

Çeşitli kördüğümlerle bağlı talimizi manialarından necat ettir.

Yıpranmışlığımızı onar, zilletimizi  izzetinle zengin kıl.

Yitikliğimize imdat et, 

Varlık nurunun devletine erdir..

Uzaklığımızı yakin kıl,

Beladan, cefadan, ezadan, her cins  âda’dan eman ve  selâmet ver..  gerçek esenliğe erdir…

Aşikare veya  gizli olarak  zahir ve batınımıza sirayet etmiş ,asab dizginlerini eline geçirmiş çeşitli maraz ve hastalıklardan ,maddi ve manevi illetlerden halas eyle…

Alışkanlık perdesine sarınmış, ülfet kisvesine bürünmüş, şuurumuzun üstünü örtüp ruhumuza çökmüş tüm kirden pastan azad edip merhamet sağanağında tüm lekelerimizden  arındır .

Güzel ahlâkın ile süsle, hilkaten güzel olan özümüzü zevalsiz ebedileştir.

Dil sürçmelerimizi, tökezlemelerimizi, iki lafı safiyen bir araya getirip maruzatımızı arz edemeyeşimizi, hayırla şerri karıştırıp yüzümüze gözümüze bulaştırıp ne isteyeceğimizi ve nasıl isteyeceğimizi bilememizi affet.

Yâ Rabbi!

Yeryüzüne serpiştirilmiş , türlü türlü desiseler ile ihtilafa düşmüş , birliği dağıldığından keyfiyeten küçülmüş, saygınlığını kaybetmiş, celal ve heybeti elinden gitmiş , hamiyet ve gayret mefküresi çürümüş  , çeşit çeşit sârî dertlere giriftar olmuş Ümmet-i  Merhume-i Muhammed'e  A.S.M yardım et.  

Çünkü bunlar; 

yetimken bulup himaye ettiğin, 

kalbini yarıp içine hikmet ve nur doldurduğun, 

kenz-i mahfinden çıkartıp eflâka gösterdiğin, 

avucunda taşları tesbih ettirdiğin , 

miraç ile huzuna,visale  erdirdiğin, 

canlı cansız mahlukatını risaletine şehadet ettirip selâm verdirdiğin, 

görünmez ordularında desteklediğin, 

sözünü ağzına koyduğun ,

marziyatını söylettirdiğin, 

seninle aramızda ,bizimle aranızda bir nurdan köprü kurduğun………..yanındaki   itibarını tüm  mülk ve melekût alemlerinde ilan ettirdiğin , 

Cebrailin ayaklarının tabanından öpüp uyandırdığı, kitabını kıraat edip mukabele yaptığı, 

dağların adıyla dile geldiği, 

acıların ismiyle dindiği,

lebinden bir katre ile  kör kuyuların coştuğu, 

bulutların peşinden koşup gölgelediği, 

istirahatı  bozulmaması için felek çaklarının durduğu ,

ağaçların şak edip yol verdiği,  

kuru direklerin bile müferakatından deve gibi inleyip ağladığı,

ins ve cinnin elinden dilinden, enfasından ve nazarından şifa bulduğu .. Resulün Muhammed Mustafa’ın  S.A.V  üzerine titrediği  aciz  kullarındır.

Sen , Allah-u Azimüşşansın.. Hem çok merhametli hem sonsuz kerem sahibisin… Bizi bu gece ,şu şefi-i ruz-i cezaya bağışla. A.S.M 

Âmin Âmin Âmin

16.3.22

Nefes

Bugünler de veya dünlerden bugünlere alıp getiremediğimiz büyük yoksunluklardan birisi, belki de en önemlisi dostluk olsa gerek.

Küçük şeylerin bile sevgiyle bir araya getirdiği insanları, artık kocaman şeyler bir araya getiremiyor.

Sanki bir birimiz için ağır sorumluluklar oluşturacakmışız gibi kaçışıyoruz bir birimizden.

Kendi şahsi dünyamıza bağımlılığımız ve bu bağımlılığın yönlendirdiği problemlerimiz var artık. İçinde kimse için kaygılanmanın barınamadığı. Aklımızı kuşatan önceliklerin kimseye bir pencere açmadığı…

……….

Çehremizde donan sevinç renkli yapay mutluluklar.

İçimizi kardeşçe acıtmayan ayrılıklar.

Özlemin adını yitirdiği beklentisizlik ufukları…

Başımızın göğsümüze abandığı belirsizlik ve boynumuza asılmış endişeler…

Karabulutlar gibi gönül semamızı kaplamış karanlık düşünceler.

Şüphe ve tereddüt sultasının tuttuğu köşelerden güven duygusuna gölge düşüren esaret…

Ömür sayfaları çevrildikçe kalbimize daha derin atılan çentikler.

Yılgınlığımızı bastırmak için içimize çektiğimiz boşluk tünelleri.

Eşkalsiz uğultuların kol gezdiği ruh sokakları…

Hiçbir yalnızlığa benzemeyen yalnızlıkların belki on öğün sofra kurup kaldırdığı gündüz ve geceler.

Yine de hiç bir şey yokmuş gibi verdiğimiz maskeli yaşam belirtileri.

Hayat nabzının üzerine yığılmış yıkımların altında son nefesini  veren mavera.

Hissiz bir bencilliğin benlik bile yapamadığı çaresiz gururlar.

Ve için için tükendiğimiz gerçeğinin denge bozan eriyişlerini seyrettiğimiz çaresizlik…

……………..

Bir omuzluk teselli,

Bir dua avucunda içtenlikle yer bulamamak..

Bir kürek kül için olsun kimsenin kapısını çalamamak..

Ahde vefası silinmiş bir veresiye defterini alacaklılık koynunda taşımak ..

Ve yarayıştan uzaklaşarak ,yavaşça her şeyden el çektirilmek..

Yolları arkadaşsız bırakmak ve yollarda yarensiz kalmak..

…….

Bu yakıcılık bir Özyurt daveti midir?

Yoksa gurbet dolu zemheri bir ceza mı?

……..

Bu bir çökmüş mü ?

Kapısı kapanıklığın en açık şekli bu mudur?

Göz göre göre içinde kaybolunan şeyler, alışkanlık yenilgisine neden olan ve en ortada bulduklarımız mıdır?

Yaşam tarzımız aslımıza geçişimizi engellemekte midir?

Yoksa onarıcı kaynaklardan birisi olan, edilemeyenlerin ve tutulamayanların insan kalbine bıraktığı hüzünden mahrum muyuz?

İnsanı erdemli kılan ve kendi kendi yetinmesini sağlayan güç merkezinden biri olan maddi manevi cömertliğimizi, vicdani varlığımızı çöle çeviren cimrilikten kurtulamadık mı?

Yüzlerce dikeni ile canımızı yakan gizli ve açık kibrimizi alçak gönüllük toprağında gömemedik mi?  

Ki ; gerçek hayat oradan filizlenir derler…

……..

Kabuğunu kırmak mı?

Yoksa kabuğunla beraber kırılıp ezilmek midir başımıza gelen…

………

M. Safitürk

İnsana Dair

İnsan yaratılışı itibariyle saygın bir varlıktır.
Ve bu niteliğe erişmek için yaşam yolcuğuna başlatılmıştır.

Hayata ilk adım attığı gün ile birlikte kendi hikâyesini ömür sayfalarına yazan bir kaleme döner. Arayışları ve aranışları arasında kurulan denklem sebebi ile birçok inişler çıkışlar yaşar.

Çatışma ve çarpışmalar ile birlikte zıtların kuşattığı alan hareketliliğinin çekici gücü bir kasırga gibi önünde bulduğu her şeyi içine alır. Bazısını savurur, kimini başkalaştırır, değiştir,
 kimini de kendine özgü bir sınama ile konumlandır.

Her hadisenin gelişimi ve etkisi bir plana bağlı olduğunu gösteren yapıdadır.

Her şey bir düzen içinde işler.

İnsanın karşılaştığı her hadise insana göredir.

Savunma, çekilme, onarma, mücadele etme, kayıtsız kalma, dikkate almaya kadar ne varsa hepsinin durumu, olaylara yönelik gelişen fıtrat planında bulunan refleksleridir.

Yani insan var edilişinin gereksinimi olan tüm donanımına sahiptir. Bu nedenle insanın kendi gerçeğini öğrenmesi, ruhsal bağlarını bilmesi ciddi önem taşır.

Bu anlamda bilgisizliğin olması, insanı sorumlu kılar.

Örneğin yüzme bilmeyen birinin, yüzme bilen birine oranla aynı derinlikte riske edebileceği yaşamı gibi.

Veya eğitim sürecinde yeterli öğrenimini temin edememiş birinin sınav sonucunda karşılaşacağı durum benzeri.

Ve yaşam tüm yaratılış özelliği ve içeriği ile tanımlanmıştır.

Davranışlar ve karşılıkları belirlenmiş ve yürürlüğe koyulmuştur.

Yasalar bütün fonksiyonlarıyla aktif ve etkilidir.

İnsanı bu işleyişe yabancı kılan ise herhangi bir nedenle farkındalığın oluşmaması,

Belki bu gerçeğin tercih öncelik sırasında kendine yer bulamaması,

Belki ilgisizlik, belki de yüzlerce sebeplerdir…

Oysa mazeret gibi görünen engelleyici nedenler de yaşam planının bir parçasıdır.

Çünkü insanı değerli kılan öğrenmek gayreti, keşfetme heyecanı ve kararlılık dirayetidir.

Hiçbir değerli maden yeryüzüne yakın değildir.

Her kıymetli sanat eseri fiziki ve hissi yüzlerce hareket ve durum barındırır.

Söz konusu olan bu hilkat projesi,  hem insanın hem de ilgili kılındığı diğer varlıkların ve hedeflenen sonuçların kaliteli oluşu ile ilgilidir.

Bunun dışında kalan ve bilinçli bir amaç taşımayan tüm unsurların varlık içindeki konumu, planın işlevsel ve tamamlayıcı yerleşimine dairdir.

Bu nedenle insan kendi hakikatinin dışında kalan varlıklara bakarak yaşam modellemesi yapamaz.

Ayrıştırıcı niteliğini belirleyen bilinç ve kâr zarar ayrıştırması, lehinde olana yöneliş ve aleyhinde olandan çekinme gibi özelliklerine uygun davranmalıdır.

Eğer insan; akıl, ruh, vicdan ve duygular ile biçimlendirilmiş bu yapısını, sadece sınırlı ve bedensel gereksinim edinimleri için kullanırsa varlık planında belirlenmiş mükemmellik sonucuna ulaşamaz. Ve sorumlu tutulması kaçınılmazdır.

Çünkü uygun davranmak ve davranmamayı belirleyen tek şey iradedir. Ve bunun için tüm plan içeriği tanımlanmış ve tercih serbest bırakılmıştır. Ve insan kendi yaptığı alış verişten, heybesine ne doldurduğundan yükümlü kılınmıştır.

Bu sorumluluk ve kazanımlarımızın ne olduğu hakkında yaşamımıza bazı iz düşümleri olur.

Örneğin; sıkıntılar, karamsarlıklar veya sevinçler, huzur halleri gibi…

İnsanın hayatından kalıcı hazlar alabilmesi mümkündür.

Bu ise, tüm var oluş ve işlevsel özellik niteliğinin korunmasıyla, olaylara karşı bilinçli muhatap olma etkinliği ile sağlanabilir.

Asli özelliğini kaybetmiş  ya da doğru gelişimi temin edilememiş, ihtiyaçları belirlenmemiş, içeriği tanımlanmamış bir insan dünyası ise, hiç kimseyi ayıt etmeyen döngünün çarkları içinde kargaşa ile baş başa kalacaktır.

Çünkü uyum ve bütünleşmenin verimli işleyişini sağlayacak yegâne husus; belirlenmiş ve belirtilmiş olan şartlar üzerinde kabul ile temin edilen mutabakat ve inanç ile elde edilen uzlaşıdır.

Bununla birlikte bazen; istemsiz gelişmeler, beklenmedik şekilde ortaya çıkan etkileyici durumlar da olur.

İnsanın ne yapacağını bilemediği, belki hiçbir deneyiminin olmadığı şaşkınlık verici gelişmeler…

Çıktı ne olursa olsun mutlaka bir anlamı ve cevabı vardır. Çünkü hayat tesadüf barındırmaz. Rastlantı zannedilen ve betimlenen her şey, düşünmenin ve anlamının önüne getirilen bir an’lık durumlardır. Olayın şekillenmesinde rol olan unsurların sahip olduğu nitelik ve işlevsel özellik tesadüfen sonuçlar vermez.

Evet, bir var oluş amacı tüm yaşamı kuşatmıştır.

Sonuç olarak hedeflenen, sınırlı ve sınırsız yaşamımızın gereksinimlerini en elverişli şekilde edinimimizdir.

İnsan erdemliliğini belirleyen, yaratılış prensiplerine ciddiyet ve zarafet ile uyum göstermek, vefalı olmak, varlık hakkını gözetmek ile teşekkür sahip olmaktır.

Yoksa bu gerçeğin dışında bir yaşam sürerek, adalet işleyişinin kucağına bıraktığı sonuçları kabul etmeyip, ruhunu daha da hırçınlaştırarak içinden çıkılmaz çukurlar ve geri dönülemez yollar açmak demek değildir.

Yanlışlar, doğruya gidişin bir parçasıdır.

Hatalar, güzel şeyleri yapma ve sürdürebilme becerini kazandırır.

Pişmanlıklar, hep yeni başlangıçların temiz adımlarıdır.

Umut, tevekkül ile hayata temiz bir sayfa açmanın inanlı enerji kaynağıdır.

Tüm bunların insanın başına gelmesi, yaratılışı itibariyle SAYGIN kılınmış olmasıdır.

Bu farkındalıkla yaşayan her insan kendisine YAKIŞAN onurlu mutluluğa mutlaka erdirilecektir.

Her ne olursa olsun sadece bir kez yaşama hakkımız bulunan hayat;  VAZGEÇİLECEK, değerleri TERKEDİLECEK, elde edilmesi zor zannedilerek ellerimizin GEVŞETİLECEĞİ bir şey değildir.

Editör / M.Safitürk

23.9.21

Çekirdek

Yaşadığımız zaman diliminde mevcut şatları olduğu gibi kabullendiren bir akış izliyoruz.

Sanki gözümüzü hayat yeni açtık ve hiçbir şey bilmiyoruz ve öğrenmek içinde ayıracak vaktimiz yok.

Güya fast  food  bir kültür beslenmesi ile ruhsal açlığımızı doyurmaya çalışıyoruz. Öğün atlatmak da diye biliriz.

Bu renkli dayatmadın ve süslü içeriğin değer alt yapısına bu kadar kolay nüfuz etmesinin en birinci sebebi; insanın ulaşması en kolay olana düşkünlüğüdür.  

Oysa bütün gelişim süreçlerinde belirli aşamalar bulunmaktadır. Birçok evreden geçen yetenekler sonuç verene kadar birçok mesafe kat ederler. Mükemmellik noktası şartlar ile birlikte kazanılan olgunluktur.

Örneğin bir çekirdeğin yolculuğu kabuğunu kırmak ile birlikte başlar. Köklenmesi, havayla buluşması, filizlenmesi ve kabiliyetinde olan fidan ve ağaç olma merhalelerini geçmesi, bu süreç içinde göreceği mevsimler, maruz kalacağı yağmurlar, kar altında beklemeler, geçireceği yıllar gibi birçok menzile uğrayarak meyve verir. Bu çekirdeğe ait mükemmelliğin en tepe noktası ise o meyvenin kalbinde sakladığı, kendi özünden meydana gelen, ağaç olup meyve verebilecek bir başka bir çekirdektir.

Tüm canlı varlıkların hayat döngülerinde bu durumu izleyebiliriz. Cansız varlıkların ise tabiatta gelişen olaylarla sürekli başka bir görünüme bürünmeleri, onların bu devir ve devinim içinde en uygun konumu aldıkları gözlenir. Yani büyük bir işleyişin kuşatıcı etkisi her şeyi kapsamıştır.

İyi şeyleri meydana getiren sebepler ile iyi olmayan sonuçları meydana getiren nedenlerde rastlantıya atfedilemez.

Çünkü onarım ve kırım unsurları da bir teknik ve kendi mahiyetlerinde olan bir programa ile iş görürler.

Bugün tüm doğal süreçle elde edilen şeylere, orijinal, natürel, organik gibi tabirler kullanıyoruz. Kast ettiğimiz şey anlam itibariyle oluşum sürecini kendi tabiatıyla dışarıdan bir yapay bir etki olmadan tamamladığına dikkat çekmektir.

Yani aslında neyin değerli olduğunu biliyoruz.

Eksikliklerimizin de ihtiyaçlarımızın da farkındayız.

Fakat bir şeyleri değiştirmenin enerjisini ortaya çıkaracak, amaç, tepki, kararlılık gibi destekleyici duygu ve düşünceler sürekli bir baskı altında..

Buna alışkanlıklar, vaz geçilmez konfor diyebiliriz. Kendimizi mazur da görebiliriz. Ancak bunların hiç birisi gerçek mazeret olmadığından, bir gün ki, -o gün mutlaka gelecek- biriktirdiğimiz boşlukların havaleli yükünün ağırlığı altında kalabiliriz.

Hayatı sarsan fırtınalar, engellenemez değişimler, karşısında duramadığımız çeşitli hadiselere karşı dayanacak gücü bulamayabilir ve aşırı yorulabiliriz.

İşte hayatın kaçınılmaz getirilerine karşı insan sadece hayatı tanımak, yaşamın gerçek içeriğini bilmek, neden ve niçinlerin içerdiği asli unsurları özümsemekle mukabele edebilir.

Bu kaotik gibi görünen durum, çekirdeğin başına gelenler ile aynıdır aslında. Eğer o çekirdek kökleri vasıtasıyla kendisini geliştirecek maddeler yerine, kendine zarar verecek maddeleri özümseseydi, olduğu yerde çürüyüp gidecekti. Ne meyve verebilecek, ne mükemmelleşebilecek, ne de yaşamının harika sonucunu görebilecekti.

Evet,  genetiği değiştirilmiş gıdalar, insan sağlığına zararlı madde ve işlemler ile üretilen tüketim malzemelerini, nasıl hiçbir kaygı taşımadan, hiçbir insan sınıfını ayırt etmeden piyasaya sürenler var ise, sanal âlem tacirleri de öyle.

Örneğin 1-2 saatlik okuma alışkanlığı insana odaklanma kabiliyeti ile birlikte farkındalık yetisi kazandırır. Doğru ve yanlışı ayırt edebilecek muhakeme gücüne ulaştırır. Böyle bir insan ise kendisine zarar verecek olan şeylerden uzak durması gerektiğinin hem bilincine hem de karşı koyma iradesine sahiptir.

Dolayısıyla mevcut tüketici sistemin devamı için okuma alışkanlığı edinmemelidir.

Fakat bu alışkanlığın tamamen terk edilmesi kimsenin işine yaramayacağından, hiç olmazsa etiket ve fiyat okuyabilmeli, yorumlara göz atabilmelidir. Tüm proje bunun üzerinde şekillenmiştir.

Kısa cümleler ve amansız fotoğraflar ve de ilginç videolar.

Gayet sınırlı saniyeler ve satırların peşi sıra gelen değişikliklerle süreklilik kazandırılması, rağbet ve ilginin çokluğu bağlayıcılığı sağlamaktadır. 2 saatlik bir sanal gezinti sonunda kimse kolaylıkla mantıklı ve anlamlı bir cümle ile ne yaptığını izah edemez.

Bu kayıplar meyveye ve kalbimizdeki çekirdeğe giden yolculuğumuzu engelleyecek durumdadır. İşin sonunda hiç bir şey kazanma şansının olmadığı, insan tüketiminin tüm merhametsizlikle yapıldığı bir arena içinde kendine yer aramak ve bunun için hiç gereklilik ve gerçeklilikle bağdaşmayan korkunç bir zayiat olsa gerek.

Şuurlu olmak, farkına varmak, bu bağlamda neticesiz şeyleri terk edecek irade gücünü tetikler. Ve insan aleyhinde olan şeylerden akıl gereği ile uzaklaşıp kendi gerçeğine doğru ilerlemeye başlar.

Özetle, uzun uzun okumalı, uzun uzun gerçek dünyaya bakmalı, uzun uzun düşünerek huzur bulmalı insan…


20.9.21

İntibah

 İnsanlara sorunlarına yönelik çözüm için başvurdukları bazı yetkin görünen kişilerden, onları farkında olmadan yalnızlaşmaya ve başarısızlığa yönelten öneriler alırlar.

Örneğin,  tüm ego merkezli önermeler bireyi kendi ile baş başa bırakacak içerik taşıyorsa bu durum gerçek kazanımdan ve istikrar süreçlerinden uzak kalmak anlamına gelmektedir.

Böylelikle uzun süren danışma beraberlikleri kısır döngü formuna bürünecektir.

Oysa tüm konumlama yaratılış gerçekliliğine uygun planladığında istenilen sonuca ulaşmak gayet mümkündür.

Hakikatte olan işleyiş düzeneği, farkındalık, işlevsellik ve çözüm gereklilik şartlarının oluşması şeklinde kuruludur.

Diğer bir ifade ile İntibah, muamele, terettüp şeklindedir.

Bu durum, insana ait olan cüz-i irade ile yaratıcıya ait külli iradesi arasında bağlılığın, akıl ve fiilin birleşimi ile kendini gösteren tercih ve uygulamalar ile ortaya çıkar.

Dolayısıyla gereklilik şartlarının oluşması, çözümün gerçekleşmesine neden olacak durumsal konumun sağlanması demektir.

Çünkü hayatı var eden, yönetimsel olarak duruma hem hâkim hem sahiptir.

Bu bağlamda, hayat ilkeleri, yaşam prensipleri gibi nitelikli önermeler yaratıcıya ait değerler ile belirlenmiştir.

Belirlenen bu içerik inanca ait tüm argümanlarda detaylı bir şekilde bulunmaktadır. Din ve inanç bilgisi aslında, bir bütünlük içinde eylem ve sonuçları itibariyle yürürlükte olan yaşamsal yasaları tanımlar.

Söz konusu anlatı ve deliller hakkında işlevsiz ön bilgi sahibi olmak yüzeysel edinimler olmakla birlikte, işlevsel ilgi ve öğrenimler, özümsemekle etkin inanç esaslarına evrilir.

Böylelikle hayatın yalnızca bireye bakan ve tek başına üstesinden gelinecek bir yapıda bulunmadığı anlaşılır.

Söz konusu bu sistemsel yapının dışına çıkıldığında ise kaos başlar.

Asli olan yetersizliğin, farazi bir iktidar telkini ile direnişe başlamasının sonucu mutlak yenilgidir.

Sürekli büyüyen  ve tüm ulusların sosyal yapısını etkileyen psikolojik dejenerasyonun arka planında insanları yalnızlaştıran bir yaklaşım problemleri vardır.

Sonuç itibariyle elde edilen döngü, kalıcı çözümden uzak bir yapıda genişlemeye devam etmektedir.

Sistemin kurulumunun ve işleyiş programına ait özelliklerin bilinmesi, uyum entegrasyonu sağlamak için zorunlu bir durumdur.

Sistemle bütünleşme bilincin dışında yaklaşımların sorunları derinleştirici etkisinden başka bir özelliği yoktur.

İnsanları yaşam algısı, öncelikleri, ulaşmak istedikleri hedefler, hayalleri, fiilleri, edinim yöntemleri hayat alanlarının sınırlarını ve niteliğini belirler. Tüm plan bu davranış ve düşünce diyaloğuna göre şekillenir.

İntibah tabir edilen aydınlanma, uyanma, farkına varma bu kozmik planı, özel ve genel anlamıyla kavramak demektir.

Bu kavrayış düzen denge ilişkisinden kendi konumunu akılcıl belirleyebilmelidir. Prospektüs bilgisi ilaçlardan faydalanmayı maksimum seviyeye çıkarır.

Ancak var ediş yasaları gereği, tercihin serbestliği, düşüncenin baskılanmaması, şahsi değerlendirmelerde tabi olmak ile karşı durmak arsında hür bırakılan insanın eğilimleri, kendi yaşam koşullarını bu yönüyle belirleyeceğinden, yaradılışça tabi olduğu irade ve idarenin farkındalığından uzak duran bir anlayışı benimseyerek,  sadece sanıdan ibaret bir özgürlüğü de kabul edebilir.

Fakat sonuç itibariyle yukarıda ifade edilen plana bağlı çözümlere ulaşım sağlanamaz. Öncül hazların ardından giderek muhakeme ve varımı engelleyici bazı eylemlerle geçici ve tatminsiz rahatlamalar olasıdır.

Bir gerçekliğe dayanmayan asılsız esenlikler, geçici olması sebebi ile hakikatten gelen kazanım ve kalıcı sonuçların katkısından yoksundur.

Oysa tanımlanan tüm var ediş ve ediliş içeriği aktiftir ve yaşama dâhil etki oluşturan bir özelliktedir.

Yani insanın bu şartları kabulden uzak durması, görmezden gelmesi yürürlükte olan işleyişin pozitif ve negatif etkilerinin onu terk edeceği anlamını taşımaz.

Yaratışın kuşatıcı ve aktif niteliği; her şeyi etkileyecek, değişim, başkalaşım, dönüşüm çarklarını aksatmadan çalıştırır. Bir anlamda zaman değirmeni, zamansızlık yolcuğu önünde ne varsa onu sonsuzluğa göre biçimlendirir.

Her başlayan biter, her gelen gider, her yeni eskir, her taze bayatlar, her güzel çirkinleşir, her yaşayan ölür.

Evet, izlediğimiz kosmos ait bu denli bir alan hâkimiyeti, kanun koyuculuk ve güncel işleyiş, büyük aktivasyona ve her şeyin her şeye ile olan ilintisi ve ilişkisine rağmen, insanı adeta yalnızlığa iten yönelimleri ile bağımsızlık barındıran önermelerin sorun arttıran yapısından uzak durulmalıdır.

Bu realiteye rağmen bazı insanların tercih ettikleri yaşam şekillerinde sanı esaslı bağımsızlığın ileri bir derecesi vardır. O da kişinin bildiği halde kasıtlı bir şekilde önceliğin kendisi ve hazları olduğu yönünde gösterdiği iradedir.

Yaratılış yasalarında bu talep ve iradenin karşılığı, sonsuzluktan yoksunluk bedeli ile verilir.

Bununla birlikte kendi dışındaki dünya ile ilişkisinde ise hiçbir ahengin farkına varmadan pragmatist anlayış tarafından kuşatılır. Sanatçısı bilinmeyen eserin güzelliğini takdir etmek, alelade ve estetik kavrayıştan uzak bir yaklaşımdır.

Evet, tüm var edilme nedenlerini, geçici ve anlık hedeflere erişmek feda edecekler için, arzu edilen amaç ve zevklere ulaşmalarının önü açıktır. Büyük hırs ve çabalarla ulaşır görünmelerinin arka planında verilen ağır bedellerin sorumluluk dolu gerçekliği ile elde edilenlerin tutulamayan ve de tutunamayan eriyişleri ile durmayıp gidiş hakikatinin elemi vardır.

Aslında insanın bütün ihtiyaçlarını karşılayacak her şey meşruiyet içinde bulunmaktadır.

Yani insanların talip oldukları maddi ve manevi tüm lezzetler aynıdır. Ancak niyet ve yaklaşım tarzları onlardan faydalanmanın niteliğini ve sonuçsal edimlerin sevinç veya üzüntü gibi türünü belirler.

Belki de bu zor görünen idrak ve intikal süreci, gösterilen içsel dirençler gerçek mutluluğun önünde olan bilinçli engellerdir.

Evet, İnsan aidiyet gerçeği ile öğrendiği veya öğreneceği, itaat ve kabul ile özümsediği inanç prensiplere bağlı olarak kendine bir çizgi belirlediğinde ve iradesini o yönde ilerlemek adına kararlılıkla kullandığında, yalnız kalmaktan ve bırakılmaktan gelen endişe ve korkularından kurtularak,   lehindeki güvenli ve huzurlu yaşam şartlarının kazanımsal oluşumunu temin eder.  

Editör / M.Safitürk

5.9.21

Dönüşüm

Hayat kendi yapısal donanımı içinde dokunmadan anlaşılamayacak birçok program barındırır. Yaşam faaliyeti bu yasaları harekete geçirip görünmesini sağlar. 

Ömür itibariyle de epey birikimler meydana gelir. İnsan bu edinimlerini duyguları vasıtasıyla manevi dünyasında taşır. 

Bir anlamda aklının yükü olan şeyler bulunabildiği gibi, kalbinin heybesinde önemli bir ağırlığa sahip hatıraları da vardır. 

Her yaşanılan şey, görünen görünmeyen yönleriyle olumlu veya olumsuz izler barındırır. Yine bir anlamda insan kendi hayatıyla ilgili yaşanmışlıklardan da sorumludur. Bazı konuların insanı sürekli meşgul etmesinin ardında, o konuyla ilgili gereğinin yapılmadığı düşünülebilir.

Bir şekilde ödenmesi ötelenmiş bir borcun meydana getirdiği baskı gibi.

Dilenmesi gereken bir özrün varlığı veya edilmesi ihmal edilmiş bir teşekkürün peşi sıra getirdiği ezginlik halleri gibi..

Yâda iyileşmesi için kullanılması gereken ilacın kullanılmayıp, rahatsızlığın devamını temin eden ihmallerden oluşan sancılı sonuçlar gibi…

Ve insanın yaşadığı içsel his helezonlarının, zihinsel karışıklığın, duyusal ağırlıkların sebebi hep olumsuzluklardan da gelmez. Belki de bu yoğunluğu ortaya çıkaran nedenler, farkına varılmadan yaşanmış güzelliklerdir.

İnsanın yapı temellerini sağlam tutan ve mükemmelleşme evrelerinin sağlık koşullarını oluşturan tutucu ve kaynaştırıcı unsur, vefalı bir bakış açısından ibarettir.

Yaşamını hoyratlıktan kurtarmış, yaşam nezaket ve estetiğine sahip bir zarafet anlayışı, insanı hem kendi ile hem de bulunduğu evrenle barışık kılar.

Her şeyin iyi tarafını görmeye çalışma, her hadiseyi katkısal boyutu ile yorumlama, bireysel mağduriyet dürtüsünden kurtulmuş pozitif enerjinin sağladığı istençle hayat bakmanın ve sonuçlara yönelik gereğini yapabilmenin ardında ciddi bir onarım süreç başlangıcı vardır.

Evet,

Düzelen hayaller, ümit iklimlerini oluşturur. Yaşanmışlıklar olumlu olumsuz varlık öyküsünün kalıtımsal değerleridir. Gerek iyi, gerekse kötü olsun yönetilebilen yaşam çıktıları geleceğin yapıcı iradesini oluşturur.  

Ve insan varlığını verimli sürdürebilmek için gereksinim duyduğu tüm kuvveti, sadece bilinçli bakış açısı ve iyi niyetli duygular ölçüsü ile bulabilir.

Bununla birlikte; tek başına değişimin yeterli olmadığı durumlarda, dönüşüme ihtiyaç duyulur. Dönüşüm de ancak, deneyimsel yıkımlar ile yitirilmiş değer atıklarından elde edilir.

Özetle yaşanılan her ne ise boşuna yaşanmamıştır…


www.piknot.com

Yeni Gün

Hayat akışının tekdüzelik algısı, üretimsel yaşamın enerjisi tüketen bir anlayıştır.

Günlerin bir birine benzemesi, yapılan işlerin rutinliği, ortamın aynılığı gibi kanıksamalar, gerekli olan değişimi engellediği gibi, zamanla bir şey yapma istekliliğini de tüketir.

Oysa yaşam niteliğini farkındalığa dair bakış açılarından elde eder.İyi niyetlerle yapılan iyi gözlemler ile birlikte, geçmişe ait sayfanın kapanmış olmasa, geleceğin belirsizliği ve müdahaleyi engelleyen bilinmezlik durumunun sahip olduğu hayali yükten kurtularak anı yaşamak, verimliği temin eder.

Çünkü anlar içinde gerçekliği barındırır ve bir şeyler yapabilmek için var olan reel zaman dilimlerdir.

Deneyimlerden el edilen düşünce becerileri, an da eylemselliğe döner. Eylemsellik çıktılar meydana getirir. Somut edinimler soyut endişeleri riskli olmaktan uzaklaştırır. Böylelikle insan kazanımsal doğrultuda yaşamaya başlar.

Bu işleyişin en temel prensibi, bugünün dünden farklılığını oluşturmakla ilgilidir.

Kendinizi atacağınız küçük adımlarla yeni bir güne başladığınıza ikna ederseniz, monotonluktan şikâyet edecek bir sebep bulamazsınız.

Hayat kalitesi, fikri ve fiili katılımcı irade süreçlerinin bileşenidir.


www.piknot.com